Teknolojinin gelişmesiyle birlikte firmaların kâr hırsı da alıp başını gitmektedir. Son 30 yılda; cep telefonu, televizyon, otomobil, internet gibi alanlarda çok önemli teknolojik gelişmeler yaşandı. Bunların insanlık için çok önemli gelişmeler olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Firmaların da bundan para kazanmak istemeleri gayet normal.

Yalnız tarihsel süreçlere baktığımızda, zaman geçtikçe ve de teknoloji ilerledikçe, insani değerlerin tam tersi şekilde gerilediğini görüyoruz. Artık firmalar, varsa yoksa kârlılıklarını düşünüyorlar. Göstermelik sosyal sorumluluk projeleri ve benzeri birkaç kampanya ile imaj çiziyorlar; diğer taraftan da yüksek kâr hırslarına yenik düşerek, etik değerleri hiçe sayacak şekilde davranıyorlar. Hele hele bunu yapanlar sağlık sektöründeki firmalar olunca, insan ister istemez kafasına takıyor bunu.

Dünya bir yıldan fazla süredir salgın hastalıkla yaşam mücadelesi veriyor. Ölü sayısında 3 milyona yaklaşmış durumdayız. İlaç firmaları aşı yarışına ilk günden itibaren girdi ve birkaç ülkede bulunan aşılar patentleri alınarak insanlara uygulanmaya başlandı. Ancak; aşı konusunda ülkeler arasında yaşanan rekabet, tartışma ve kavgalar, insani değerlerin paradan daha az önemli olduğu gerçeğini bir kez daha yüzümüze vurdu maalesef.

Aşıyı bulan firmalardan biri; “Aşıyı biz bulduk, tabii ki önce bizim ülke ve komşularımıza imtiyaz sağlayacağız!” derken, bir diğeri neyse ki; aşıyı eşit ve adil biçimde dağıtacaklarını, öncelikli ülkeler olmayacağını açıkladı. Firmalar salgını fırsata dönüştürerek, patentini aldıkları aşıyı çok yüksek fiyattan satmayı da normal görmekte.

Bugün; bütün bunlar olup biterken, sizleri yıllar öncesine götüreyim istiyorum. Yıl 1953. Çocuk felci hastalığı binlerce can almış, almaya da devam ediyor. Bilim insanları, tıpkı bugün olduğu gibi aşı çalışmalarına derhal başlar. Gel zaman git zaman, nihayet bir bilim insanı, Dr. Jonas Salk, radyo programına çıkar ve çocuk felcine karşı bir aşıyı başarıyla test ettiklerini heyecanla duyurur. Bu duyurunun ardından çıktığı bir televizyon programında sunucu ile Dr. Salk arasında o efsanevi diyalog geçer:

Sunucu; “Bu aşının patenti kimde?”

Dr. Jonas Salk gülümseyerek şöyle cevap verir; “Patent? Bilmem ki, halktadır herhalde. Patent falan yok. Güneş’i patentleyebilir misiniz?”

Doktor Salk; o dönemde, henüz bu düzeyde vahşileştirilmemiş olan sağlık sektörüne gülerek kibarca meydan okudu. Milyar dolarlık patenti elinin tersiyle itti ve aşının piyasada satılık bir metaya dönüştürülmesine karşı çıktı. Çocuk felci aşısında alınacak patentin yaratacağı fiyat artışı, en yoksul ve en dezavantajlı kesimlerin ulaşamama ihtimali gibi bütün engelleri yerle bir eden tutum takındı. Bütün ülkelerde, bunun kamu eliyle ücretsiz uygulanmasına olanak sağlayarak sağlık hakkının ne demek olduğunu herkese gösterdi.

Dr. Jonas Salk’a insanlık adına hepimizin teşekkür etmesi gerekiyor. Sağlık hakkını tartışma konusu olmaktan çıkarıp, sağlığın hiçbir kısıtlamaya uğratılamayacak bir hak olduğu gerçeğini herkese gösterdiği için de kendisine ayrıca minnettarız.

Şimdi günümüze tekrar dönebiliriz. Aşı yarışında hangi ülkeler önde, kimler çalışmalarını tamamladı ve patentlerini alarak diğer ülkelere yüksek fiyattan satmaya başladı? Hangi ülkeler, ne kadar miktarda aşı satın alabildi? Ya parası olmayan fakir ülkeler? Bilmiyoruz.

Korkarım ki; bu ileri teknolojideki dünya devleri yakın zamanda Güneş’i de, yağmuru da, havayı da patentleyecek ve bizlere satacaklar.

Suyu saymıyorum dikkat ederseniz; onu çoktan patentlediler bile, bedava su içemiyoruz şehirlerde…

Daha neler göreceğiz, hep birlikte yaşayarak öğreneceğiz.

Sağlıcakla kalın…