Bir söz, bir tebessüm, iyilik adına atılan bir adım, karamsarlık ve çaresizlik pompalayan medyumların planlarını altüst edebilir. Kötülük ve zorbalık karşısında eli kolu bağlı olduğumuzu bize telkin eden her düşünceye, her çatık kaşa selam durmak, mağlubiyeti çok çabuk kabul etmek anlamına gelir.

Bir Çin atasözü ,”bin fersahlık bir yol bir adımla başlar” der. Ancak geleceğe ait hayallerimizden vazgeçtiğimizde dizlerimizin bağı çözülür, olduğumuz yere yığılır kalırız. Düşlerimiz işgal edilmedikçe, bizi yolumuzdan kimse alıkoyamaz. Karın her yeri kapladığı bir zamanda, bir mucize olmak, kardelen çiçeği gibi açmak, baharın müjdecisi olmak varken, kar ‘ı esaret kabul edip boyun eğmek neden? .

Bazı insanlar ikindi vakti gölgesine bakıp ne kadar büyük olduğu düşüncesine kapılıyor. Akşamın karanlığıyla gölgesi birleşince, hükmünün bütün dünyayı esir aldığı zehabına kendini kaptırıyor. Karanlıktan istifade eden bazı nebbaşın grubu da fırsat bu fırsat deyip dünyalık devşirme peşine düşüyorlar.

İşte tam bu anda, bir fener olmak, bir mum olup etrafı aydınlatmak, ışık saçmak varken, bir köşede saklanıp ölülerimize kadar nebbaşın takımının soygununa rıza göstermek neden?

Binlerce kilometre öteden gelip, topraklarımızın hem altını, hem üstünü talan eden, insanlarımızın yuvasını kendilerine mezar eden, kalanları açlıkla, susuzlukla, zorbalıkla bizar eden barbarlığa karşı kerhen rıza gösterir bir tavır sergilemek neden? Bu zorbalar, işleyecekleri suçlara ortak olarak içimizden birilerini çok çabuk buluyorlar, tavlıyorlar neden?

Birbirimize karşı hastalık derecesine varan hınç, kin ve garez geçmişimizle beraber geleceğimizi de çarmıha geriyor. Çekiç kimin eline geçiyorsa, çiviyi diğer elimize kimin tutuşturduğuna bakmadan rastgele yere çakıyoruz. Bugünün mazlumu yarının zalimi olmaya bileniyor. Bunun için her yolu, her şeyi yapmayı kendine mubah görüyor. Oysa insan affeder ve bağışlar. Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adıyla işe başlamak, bir yarayı sarar, bir incinmeyi ve gönül kırıklığını giderir. Geçmişin karanlığından, geleceğin aydınlığına kapı aralar. Mütecavizlere kapıyı kapatır.

Yaratan, yaratılan bütün canlıları dileseydi, aynı tornadan, aynı kalıptan çıkmış gibi bir yaratırdı. Oysa durum öyle değil. Yaratılan her canlıyı diğerinden farklı kılan özellikleri var. Her insanın parmak izi farklı olduğu gibi, yüzü, yürüyüşü, gözleri, sesi, kokusu da farklıdır. Her insanın, ayrıntılara indikçe düşüncelerinin de farklı olduğu, beyin dalgalarının da kişiden kişiye farklı çalıştığı son yıllarda bilim adamlarınca ortaya koyulmuştur. Yaratılan her insan, diğerinden farklı yaratmıştır. Birey olma özelliği, doğuştan itibaren elde edilen bir haktır.

Birey olmak demek kendi iradesini, kullanabilmek demektir. İradesini başkasına teslim eden, ya da teslim alınan kişi aslında yok hükmündedir. Bu kişiler, soru soramayan, sorgulayamayan kişilerdir.

Kerameti kendinden menkul kişilerin bir işareti ile suç makinasına dönüşebilen, tuttuğu gazete köşesinden, sosyal medya hesaplarından hiçbir ölçü tanımadan itibar suikastı düzenleyen birer mankurta dönüşürler. Dünyamızı kötülükleriyle, yalanlarıyla kaplarlar.

İşte o anda üzerimize karabasan gibi çöken, elimize, kolumuza, irademize pranga vurmak isteyen güç simsarlarına, kardelen çiçeği zerafetinde bir cevap vermeliyiz. Bu cevap kışı uzatmamalı, baharın müjdecisi olmalı.

Dağlar ne kadar geçit vermez olursa olsun, onu aşacak bir yol mutlaka bulunur.