Bahar olarak başlayan ama çok kısa bir süre içerisinde zemheriye dönen ama yine de galat-ı meşhur haline geldiği için  Arap Baharı” olarak adlandırdığımız sürecin sonuçlarını hep birlikte bu coğrafyamızda yaşıyoruz.

Daha fazla özgürlük ve demokrasi talebiyle meydanları dolduranların, can ve mal güvenliği gibi en temel insan haklarından bile mahrum hale nasıl getirildiğini görüyoruz.

Siyasal ve sosyal güçlerin kendi içerisinde oluşturdukları dengenin bozulması sonucunda ortaya çıkan iç karışıklıkları fırsat bilen dış oyuncuların nasıl bir kaos ve kargaşa yarattığı ortada.

Sokakları, meydanları dolduran menşei yabancı olan yeni siyasi oyuncular, otoriteye karşı başkaldıranlar, düzensizlik, savaş, kan ve gözyaşı almış başını gidiyor.

Bu gidişle uzun bir süre daha bu karmaşa ve kaos ’un içinde yaşamaya devam edeceğiz.

Birinci Körfez Savaşından başlayıp bugüne kadar Ortadoğu’da devam eden tüm bu kaos ve kargaşanın ortasında, en kazançlı çıkmış olanlar Kürtler gibi gözüküyor. I.Körfez Savaşı sonrasında “ Çekiç Gücün” himayesinde serpilip büyüdüler ve zamanla otonomi kazandılar. Bugün artık bağımsızlık için adım atıyorlar.

Ancak Kürtler bundan tam 71 yıl önce Mahabad Kürt Cumhuriyetini kurmuşlardı. Ancak ömrü yalnızca bir yıl sürebildi. Arkasındaki büyük güçler desteğini çekince ayakta kalmaları zor oldu.

Bölgedeki ülkelere karşı isyana kışkırtılıp, sonrada kullanışlı olmaktan çıktıklarında aynı dış güçler tarafından ortada bırakıldılar. Bu yüzden yıllarca çok acılar çektiler, çok bedel ödediler.

Öyle görünüyor ki bugünde benzer bir sürecin içindeyiz. Küresel güçler tarafından bazen İran’a karşı, zaman zaman Irak’a karşı bir silah olarak kullanılan Kürtler, bugünde bu bölgenin yeniden şekillendirilmesinde bir araç olarak kullanılıyorlar.

 Küresel devletler her zamanki gibi bu bölgeyi kendi çıkarlarına göre dizayn ederken, bölgedeki tüm devletlerle, toplumlarla kavgalı suni bir düşman yaratıyorlar.

Bu sayede varlığını sürdürebilmek için kendilerine muhtaç, hem kendi sözlerinden çıkmayacak, onların çıkarlarına hizmet edecek bir yapı oluşturuyorlar, hem de oluşabilecek tepki ve düşmanlıklardan kurtulmuş oluyorlar.

Tıpkı İsrail’in Filistin topraklarında bir devlet olarak kendilerince kurdurulup, yıllarca bu bölgede yaşayan insanların, devletlerin ortak düşmanı olarak görülmesini sağlamak gibi.

Aynı şey Türkiye açısından Yunanistan olarakta söylenebilir. Hâlbuki ki İsrail’in, büyük güçlerin desteği olmadan bu bölgede varlığını sürdüremeyeceği gerçeği hep gözlerden kaçırılır.

İsrail’in, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi tarafından pazartesi günü yapılan referandumu açıktan desteklemesinin bir nedeni de budur.

Artık kendisine biçilen bu rolden kurtulmak istiyor. Bu rolü Mesut Barzani üzerinden Kürtlerin üzerine yıkmak istiyor.

Diğer yandan bölge yeniden şekillendirilirken, ülkemizin de içinde bulunduğu coğrafya da siyasette yeniden şekillendirilmek isteniyor.

Mesut Barzani tarafından ısrarla yapılması istenen ve geçtiğimiz pazartesi günü yapılan referandumun, planlayıcıları perdenin önünde yapılmasını istemiyormuş gibi görünen küresel devletlerdir.

Yapılan bu referanduma ülkemiz hazırlıksız yakalanmış, karar verilmesi zor bir süreçle baş başa kalmıştır.

Türklerle, Kürtler yüzlerce yıldır bu coğrafyada beraber yaşıyorlar.

Bugün her ailede bir Kürt gelin veya damat görmek mümkün.

Ancak birileri çok uzun zamandır ayrılık türküleri söylüyor.

Uzun zamandır, bu toplum bütün bu ayrılık türkülerine kulaklarını kapattı dinlemiyor. Bizde “ayrılık ölümden beterdir” derler.

Çokta doğru söylerler aslında.

Ama son zamanlarda bu türkü yüksek sesle söylenmeye başlandı ve bazı kulaklar dinlemeye, bazı kulaklara da zorla dinletilmeye başlandı.

Irak’ta çalınan davulun, Suriye’de zurnası ötmeye başlayınca, Türkiye’de halay çekmek isteyenlere hoş geliyor.

Aslında tamda bu duruma uygun  “ davulun sesi, uzaktan hoş gelir “ diye bir atasözümüz var.

Ama bütün mesele hiçbir şeyin uzaktan çalındığı gibi olmadığını anlatabilmek, anlayabilmek.

Bir yandan küresel devletlerin çıkarlarına hizmet eden PYD /YPG gibi terör örgütleri ve etnik milliyetçilik üzerinden Irak ta yeni bir devlet kurmak isteyen Barzani’ye karşı ortaya koyulacak tepki, diğer yandan kendi vatandaşlarımızın duygusal bağlarından dolayı incinmesini, kırılmasını önleyecek politik bir dil.

Bütün mesele bu dengeyi kurabilmek.

Bu denge kurulursa, Türkiye üzerinde oynanan oyunlarla birlikte siyasal mühendislik çalışması da çöker.