Her yıl Ramazan ayı geldiğinde, toplumumuzda dayanışma ve yardımlaşma duyguları pekişir. İnsanların kendini iyi ve huzurlu hissetmesini sağlayan bu manevi ay, özellikle değerler eğitiminin bir parçası olan paylaşma ve dayanışmayı yaparak yaşayarak öğrenme ortamı oluşturması açısından oldukça kıymetli bir zaman dilimidir.

Her Ramazan olduğu gibi içinde bulunduğumuz on bir ayın sultanında, okulumuzda öğrencilerimizle birlikte değerler eğitimi kapsamında Ramazan kolileri hazırlığı yaptık ve sonrasında bu koliler ihtiyaç sahibi ailelere ulaştırdık. Öğleden sonra saat 6 gibi kolileri dağıtmak için okuldan ayrıldık. Verilen adreslere Ramazan kolilerini dağıtmaya başladık. Ancak bugün istemeden yaşadığımız bir olay, toplumumuza ait geleneğimizin üzerine gölge düşürüp daha önce benzerini dahi yaşamadığımız bir durumla karşılaşmamıza sebep oldu.

Dağıtım esnasında ilk defa ailelerden "Hangi partiden geliyorsunuz?" gibi siyasi bir soru duyduk. Bu soru, sadece bir yardım eli uzatma amacıyla hazırlanan kolilerin dağıtımını siyasi bir boyuta taşıdı. Üstelik, bir aileden gelen "Ben istemiyorum, başkasına verin!" şeklindeki korku dolu bir ifade, bu siyasi ayrımcılığın ne kadar derinleştiğini gösterdi.

Bu durum, bize aslında çok önemli bir gerçeği hatırlatıyor: Değerler eğitimi, siyasi çekişmelerin ve ayrımcılığın ötesindedir. Ramazan ayı gibi manevi bir dönemde, insanlık ve yardımlaşma ruhunu ön plana çıkarmak, hangi siyasi görüşten olursak olalım hepimizin sorumluluğudur. Ailelerden gelen bu tepkiler, bugünlerde iyiliklerin pek de karşılıksız yapılmadığını gösteriyor aslında. Samimi bir niyetle yapılan iyilikler, beklenmeyen bir durum olduğu için garipseniyor.

Özellikle bu tür yardım faaliyetlerinde, siyasi etiketlerin bir kenara bırakılması ve sadece insani duyguların öne çıkması gerekmektedir. Zira mutluluk, yalnızca bir başka insanı mutlu etmekle mümkün olabilir. İnsan, başkasına yardım ettiğinde kendi ruhuna da yardım eder farkında olmadan. Okulumuzdaki bu faaliyet, hem öğrenciler hem de öğretmenler açısından bu meseleye de ışık tuttu çünkü bu kolileri ihtiyaç sahibi ailelere götürürken hissettikleri mutluluk adeta gözlerinden okunuyordu. Hâliyle her birimizin ilke edinmesi gereken temel unsur, siyasi ayrımcılığın ya da çıkar ilişkilerinin gölgesinde kalarak değil insanlık onurunu ve değerlerini koruyarak hareket etmektir.

Bu olay, bize değerler eğitiminin sadece okullarla kalmayıp toplumun her kesiminde sürekli olarak vurgulanması gerektiğini bir kez daha hatırlattı. Ramazan ayı gibi kutsal bir zaman diliminde, siyasi ayrımcılığın ve korkunun değil, birlikte paylaşmanın ve yardımlaşmanın öne çıkması gerektiğini işaret etti. Belki de yaşananlar, iyiliklerin samimi olması hususunda bize bir mesaj verdi ve zihnimize vurulan küçük çekiç darbeleriyle bizi uyardı. Yalnızca zihnimize değil “kalbimize vurulan darbeler" desek, sanırım daha doğru bir ifade kullanmış olacağız.

Sonuç olarak, Ramazan ayı ve benzeri manevi dönemler, toplumumuzda birlik ve beraberlik duygularını güçlendirmek için bir fırsattır. Bu fırsatı siyasi ayrımcılıkla kirletmek yerine, her birimizin daha fazla insani duyarlılık ve dayanışma içinde hareket etmesi dileğiyle...