Türkiye’nin günlerdir konuştuğu dört kişinin ölümünden sorumlu tutulan Atalay Filiz’in gözaltındayken emniyet görevlilerince çekilen selfie görüntüsü, aslında bu olay özelinde toplum olarak nasıl bir ruhsal hastalığa yakalandığımızın öncü depremlerini gösteriyor.
Bir katili yakalamak asli görevi olan emniyet görevlilerimizin, 3 yıldır yakalayamama psikolojisi içinde katilin aklını övüp kendi aklını cep telefonuna gömmesini hep birlikte ibretle izledik.
Bu hastalıklı ruh hali, yöneticisinden memuruna, profesöründen öğrencisine, zengininden fakirine, topluma nasıl bulaştığını her gün yeni örnekleriyle görüyoruz.
“Selfie”; elinde akıllı telefonu bulananların aklını fazla kullanmasına gerek kalmadan, vücudunu atabildiği kadar geriye doğru atması, elini uzatabildiği en uzak noktaya kadar uzatıp başını veya neresinin görünmesini istiyorsa orasını cep telefonunun kadranına sığdırması ve deklanşöre basmasıyla gerçekleşiyor..
İşte o anda öz çekim orijinal adıyla “selfie “yaparak öz güvenini sağlamış oluyor.
Telefonlar akıllandıkça, akıllı binalar çoğaldıkça, bütün hayatımızı akıllı makineler yönettikçe, insanlar akıldan yoksun hale geliyor.
İnsanların kendi kendini çekmesi, kendi çektiği resme bakıp eksiğini tamamlaması, çektiğini sosyal medyada günde defalarca yayınlamasının neresinden bakarsanız bakın sorunlu bir durum olduğunun farkında olmayan yoktur sanırım.
Toplum içinde yaşıyorsunuz, sizin resminizi çekecek onlarca insan var ama siz hiç kimseden yardım talep etmeden, kendinizi kendi elinizle dev aynasına koyuyorsunuz.
O aynaya baktıkça kendinizi dev gibi görüp mutluluk ve öz güven kazanıyorsunuz.
Bu olayı gerekli gereksiz her yerde her ortamda tekrarlıyorsunuz.
Bu sorunlu durum, selfie veya özçekim adına ne derseniz deyin ilk ABD ‘de ortaya çıktı ve dünyaya yayıldı.
Zaten bütün bulaşıcı hastalıklar, oradan çıkıp dünyaya yayılmıyor mu?
Bu bulaşıcı hastalığın adını yine aynı ülkede faaliyet gösteren Amerikan Psikologlar Derneği (APA) ruhsal bir bozukluk olarak açıkladı.
Bu hastalığın adını “selfitizm “olarak adlandırdı.
APA’ya göre “selfitizm; özgüven eksikliğini gidermeye, ilgi boşluğunu doldurmaya yönelik obsesif-kompulsif bir kişilik bozukluğu.
Yayınlanan rapora bakarsanız bu hastalığın formları da var. ‘Borderline’ yani sınırda selfitizm, akut ve kronik selfitizm” olarak iki gruba ayırmış.
“Sınırda selfitizm, kişinin kendi resmini günde en az 3 kez çekmesi ancak sosyal medyada paylaşmaması olarak tanımlanıyor.”
“Akut selfitizm’de kişi günde en az 3 kez kendi fotoğrafını çekip bunu en az 3 kez sosyal medyada paylaşıyor, kronik olan da ise kontrol edilemez biçimde en az 6 kez resmini çekiyor ve bunları yine kontrolsüz biçimde sosyal medyaya koyuyor.”
Kendini çekip onay ve takdir edilmek amacıyla sosyal medyada paylaşan ruh hali her tıklandıkça, beğeni butonuna her basıldıkça özgüven ve mutluluk hormonları harekete geçer.
Elinden akıllı telefonunu hiç düşürmez.
Saniye saniye, dakika dakika tıklanma sayısını kontrol eder.
Umarım bu hastalığı dünyaya bulaştıranlar bu hastalığın tedavisinde kullanılacak ilacı da çabuk piyasaya sürerler.
Yoksa toplum olarak BİR GÖZÜ İŞTE DİĞERİ OYNAŞTA, AKILLI TELEFONLA YATIP ŞAŞI KALKACAĞIZ.