Coğrafyamızda, aynı yüz yıl öncesinde olduğu gibi aynı oyunun yenilenmiş sahneleri oynanıyor. Oyunun senaryosunda ufak tefek değişiklikler olsa bile yeni bir yönetmenle birlikte yeni oyuncular ve figüranlarla yeni versiyonu çekiliyor. Kabul etmek gerekir ki filmin yarıdan fazlası çekildi sona doğru yaklaşıyor. Ancak sonuç bölümünün planlandığı şekilde sahneye koyulması mümkün gözükmüyor. Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından icra edilen Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonu ile senaryoyu yazanların planları bozuluyor.
Şöyle bir yüzyıl önce bu coğrafyada neler olduğunu hatırlamakta fayda var. Tarih geçmişten geleceğe tutulan bir aynadır aslında. Bugünkü yaşananlar o aynadan günümüze düşen izdüşümleridir. Bugün kü sorunların temeli, Birinci Dünya Savaşında Osmanlı Devletinin yenilmesi ve bugünkü Suriye olarak adlandırdığımız topraklardan çekilmesi ile atıldı. Osmanlı Devletinin hâkimiyeti altında bulunan Suriye ve Lübnan’ında içinde olduğu topraklar Bilad-ı Şam olarak anılırdı. 1877 tarihli düzenlemeye göre Osmanlı devleti bu bölgeyi altı idari bölgeye ayırarak yönetiyordu. Bu bölgeler, Halep Vilayeti, Şam Vilayeti, Kudüs Mutasarrıflığı, Deyruzzor Sancağı, Beyrut Vilayeti, Cebel-i Lübnan Mutasarrıflığı olarak adlandırılıyordu.
Ancak Osmanlı Devletinin bu bölgelerden çekilmesi ile bu bölge 1920 yılında Fransız işgali altına girdi. Fransa tarafından bu bölgenin işgal edilmesi Suriye halkı için büyük bir acı, yıkım ve gözyaşının başlangıcı oldu. İşgale karşı direnen, on binlerce insanı havadan ve karadan bombalarla katlettiler, şehirleri bombaladılar. Ayaklanmayı vahşice kanlı bir şekilde bastırdılar. Bugün bu bölgeyi parçalara ayırıp kukla devletçikler oluşturma düşüncesine benzer bir yapılanmayı Fransızlar 1920-1921 yılları arasında Suriye’yi altı devlet eklinde parçalamışlardı. Bu devletleri, Şam Devleti (1920), Alevi (Nusayri) Devleti (1920), Büyük Lübnan Devleti (1920), Halep Devleti (1920), Cebel-i Dürzi Devleti(1921), İskenderun Sancak Devleti (1921) olarak planladılar. Daha sonra İskenderun Sancak Devleti Türkiye Cumhuriyeti devletine katıldı. Lübnan Devleti ise ayrı bir devlet olarak varlığını hala koruyor. Diğer kalanlar ise Fransızların desteğiyle bugünkü Suriye Devletini oluşturdular.
Ancak Suriyeliler bugün çok daha alçak, çok daha ahlaksız bir savaşın içinde kendilerini buldular. İnsanlar; kimi yerde etnik temelli, kimi yerde mezhep temelli bir savaşın içinde kendilerini buldular. Küresel şer çetelerinin taşeronları olan onlarca terör örgütleri eliyle bu bölge kan gölüne çevrildi. Milyonlarca insan, vatanını, yuvasını, çiftini çubuğunu bırakarak kaçmak zorunda bırakıldı. Sadece ülkemizde üç milyondan fazla insan barınıyor. Bu insanlara gitsinler ülkelerinde savaşsınlar demek çok büyük haksızlık olur. Bunu söyleyenler şu sorununda cevabını vermelidirler. Bu insanlar Suriye’ye geri döndüklerinde, Esad’ın yanında mı savaşa katılmalıdırlar yoksa Esad’a karşı savaşan örgütlerin yanında mı savaşmalıdırlar? Bu sorunun cevabını da tereddütte mahal vermeden ortaya koymalıdırlar.
Bugün Suriye topraklarında cereyan eden bu sinsi ve ahlaksız savaşın asıl hedeflerinden biride Türkiye’dir. Türkiye’nin Ortadoğu bölgesi ile İslam Coğrafyası ile bağlarının koparılmak istenmesidir. Etrafı bir terör koridoru ile çevrilerek, yeri geldiğinde içerideki işbirlikçilerini de kullanarak terörü kalıcı bir şekilde iç bünyeye yaymak hedeflenmektedir.
Türkiye bu oyunu gördü ve bu oyunu bozmaya muktedirdir. Fırat Kalkanı Harekâtı ile oluşturulmak istenen bu terör koridoruna bir hançer saplamıştır. Zeytin Dalı Harekâtı ile Afrin’e uzatılan bu dost eli, insanlar bu ahlaksız savaşın kurbanı olmaktan kurtaracak ve bu terör koridorunun yolu kapanacaktır.
Türkiye kendi bekasını tehdit eden küresel şer çetelerinin oyunlarına alet olan terör örgütlerine hak ettiği cevabı vermek için kimseden izin alacak değildir. Dün olduğu gibi bugünde küresel çetelerin arkasına saklanıp, hevalarının esiri olup ham hayallere kendini kaptıranların heveslerini kursaklarında bırakacak güce ve kudrete sahiptir.
Zor oyunu bozar.