Sabahın erken saatlerinde babamın 7.30'daki anjiyo randevusu için hastaneye gittik. Anjiyo için gerekli işlemleri hâlletmek üzereydik. Hastane görevlileri, babamın kıyafetlerini çıkarması gerektiğini ve eşyalarını yanımıza almamızı söyledi.
Ben, ortamı rahatlatmak için ağzı açık valizi aldım ve kapının önüne çıktım. Kapıda babamın eşyalarını yerleştirirken içeride hemşirelerin ona sorduğu soruları dinliyordum. Hemşirenin "Amca, kronik bir rahatsızlığınız var mı?" sorusu üzerine ben: " Babamın şekeri düşüyor." diye kapıdan içeriye seslendim. Bu sırada, arkamdaki kapı "Gülay Hocam!" diye telaşlı bir sesle açıldı. Arkama döndüğümde bir gencin gözündeki meraklı bakışı ile karşılaştım. Bu gencin hastanede çalışan eski bir öğrencim olduğunu anlamam fazla zamanımı almadı. “Hocam, sesinizi duydum ve dışarı çıktım." demesi beni başka bir dünyaya taşıdı.
Bu davranış, 20 yıl önce verdiğim derslerle öğrencimin hayatına dokunmuş olduğumu ve onun yaşamında önemli bir rol oynadığımı yeniden hatırlamama neden oldu. Yıllar önce bıraktığım mirasımın gün yüzüne çıkışına şahit oluyordum adeta. Öğretmeninin sesini 20 yıl sonra kapalı bir kapının ardından duymuş olması ve yardıma ihtiyacı olduğunu düşünerek telaşla dışarı çıkması, öğretmenlik mesleğinin ne kadar kutsal olduğunun bir göstergesidir. Öğretmenlik, bilgi aktarmanın ötesinde insanın hayatına dokunan ve onu şekillendiren bir meslektir.
Bir taraftan mesleğimin mahiyeti hakkında bunları düşünürken öte yandan sınırlı bir zaman dilimi içerisinde başımdan geçen bu olayları zihnimde tekrar tekrar yaşıyordum. O anlar sınırlıydı fakat bıraktığı izler sınırsızdı. Bu nedenle beni derinden etkilemişti ve bu etki üzerimdeyken yazmak istedim. Saat 12.00 gibi hastaneden çıkıp eve geçtik. Okula gitmeden evvel yaşananları kaleme almak istedim. Aynı zamanda, öğrencimin üzerinde hangi davranışlarımın etkisi olduğunu merak ediyordum. Bana öyle geliyor ki bu esnada düşüncelerim benden birkaç adım önde gidiyordu.
Bu düşüncelerimi öğrencimle paylaştığımda aldığım cevap ise öğretmenliğin öğrenci üzerine etkisinin sadece bilgi öğretmek olmadığını gösterdi. Öğrencimin söyledikleri tam olarak şöyleydi: “Ben dürüstlüğü sizden öğrendim. Abim, annem beni çok küçük yaşta size teslim etti. Sizde gördüğüm sevgiyi ben hiçbir öğretmenimden görmemiştim. İlkokul öğretmenim beni sevmezdi. Allah razı olsun emeklerinizden. Hakkınızı asla ödeyemem. Ben sizi gördüğüme çok sevindim. O sesi ömür boyu unutamam. Sizi daha iyi dinlemediğime çok pişmanım. Sizi dinleseydim tıbbi sekreter değil de belki doktor olurdum."
Nasıl olabiliyordu bu? Bir insan nasıl oluyor da bir başkasının hayatında bu denli kuvvetli bir iz bırakabiliyordu? Belli ki duyduğum sesin ve gördüğüm yüzün dışında kalpten gelen bir bağ vardı. Öğretmenliğin kıymeti de tam olarak burada kendini belli ediyordu aslında. Ruhunun her zerresiyle kendini işine adayan bir öğretmen, onun derdiyle dertlenen öğrenciler yetiştiriyor, kalplere bıraktığı mirasının yansımasını beklenmedik anlarda dahi görebiliyordu.