1.Bölüm: Giriş – İkinci evim
İlk zamanlar bana da garip geliyordu. Neden Beyazıt değil de, Bayazıt? O dönem Örnektepe’den kalkan ve Beyazıt’a giden İETT otobüslerinde ve hatta Beyazıt’a gidenlerin tümünde bu şekilde yazıyordu. Yani başlığın yazımı yanlış diye düşünüyorsanız, öyle değil. Zaten, Soyadı Bayazıt olan birkaç tanınmış insan da duyunca, vardır elbet bir sebebi deyip çok da dert etmemeye başlamıştım. Ha bu arada, biraz önce “o dönem” derken, 30-35 sene öncesinden bahsediyorum, yani seksenli yıllar. Bunu da eklemiş olayım.
Örnektepe’den kalkan 3 farklı otobüs hattı vardı. 54A Örnektepe–Kabataş, ÖR1 Örnektepe–Bayazıt ve ÖR2 Örnektepe–Bayazıt. Kabataş hattı; Şişli, Osmanbey ve Taksim’den geçip, Gümüşsuyu yokuşundan inerek Kabataş’ta sonlanırdı. Başı sonu belli bir hattı. Ama diğer ikisi için aynı şeyi söyleyemeyeceğim; başı da, sonu da Örnektepe’ydi çünkü. Yani ring hattıydı bu ikisi. Biraz daha açıklayacak olursam; Örnektepe’den kalkar, Beyazıt’a gider ve durmadan devam ederek tekrar Örnektepe’ye gelirdi. Bunu anladığımızda ne kadar da şaşırmıştık Murat’la.
Murat benim kan kardeşimdi. Her şeyi birlikte yaşardık onunla. Sabahın erken saatlerinde buluşur, akşamın geç saatlerine kadar, annelerimizin “artık yeter, geç oldu!” diye sokağa bağırmalarına kadar her saniyesini birlikte geçirir, akla hayale gelmedik yaramazlıklar yapardık. Konu komşu da bazen dert yanardı bizden ama affederlerdi hep. Konumuz bu değil şimdi, zaten olsaydı kitap yazmam gerekirdi o günlere dair. Neyse…
ÖR1 ve ÖR2 hatları, Örnektepe’den kalkar; Okmeydanı, Şişli, Osmanbey, Harbiye, Taksim’e kadar aynı güzergâhta gider, sonra tekrar buluşmak üzere yollarını ayırırlardı. ÖR1 olanı, sağdan Tarlabaşı üzerinden, Şişhane, Unkapanı, Vezneciler, Laleli ve Beyazıt’a gider, Çemberlitaş, Gülhane Parkı, Eminönü, Karaköy, Tophane, Kabataş, Gümüşsuyu yokuşundan çıkarak tekrar Taksim’e ulaşır, oradan da ilk geldiği yoldan, Harbiye, Osmanbey, Şişli ve Okmeydanı üzerinden Örnektepe’ye, yani ilk çıkış noktasına geri dönerdi. ÖR2 olanı da, ÖR1’in ters istikametinden giderdi, yani Taksim’den sola döner, Gümüşsuyu yokuşundan inerek devam eder ve aynı güzergâhı tersinden tamamlayarak Örnektepe’ye varırdı. Bir nevi, tek biletle İstanbul seyahati yaptırırdı isteyenlere.
Bu hatta hep Leyland marka otobüsler verilirdi. Bizim için bu otobüslerin anlamı çok büyüktü. Çocukluğumuz bu otobüslerde geçmişti çünkü. Otomatik vitesli, kırmızı renkli, oval köşeli, en arkada kare havuz şeklinde bölmesi olan, ön ve arka kısımlardaki koltuklarının yatay şekilde, sırtımızın cama vererek oturulduğu, orta bölümdeki koltukların ise ikişerli şekilde, oturduğunuzda direkt ön tarafa baktığınız altı-yedi koltuk.
Araba kullanmanın ilk bilgilerini bu Leyland tipi otobüslerde öğrendim. En ön koltuk boşsa muhakkak oraya oturur, şoförün hareketlerini pürdikkat izler, derin hayallere dalardım. Sanki ben kullanıyormuşum gibi… Çok kolay gelirdi o koca otobüsü kullanmak. İnsan defalarca izleyince tabii ki kolay gelir!
Bu otobüsler evimiz gibiydi. Kan kardeşimle birlikte her noktasını; plakalarını, ön ve arka kapının yanında yazılı sicil numaralarını ve şoförlerini neredeyse ezbere bildiğimiz bir nevi karavanlarımız. Dilerseniz; bir yolculuk yapalım diyorum sizinle birlikte. Her durakta biraz bekleyeceğimiz, anılarımızı tazeleyeceğimiz, uzun, hüzünlü bir yolculuk olsun.
Hazırsanız başlayalım mı?
Hattımız ÖR1, arkalara doğru ilerleyelim lütfen; Arka hol boş!