Şark Kahvesi durağında beklerdik otobüsümüzü. Resmi durak ismi olarak tabelada Eserler diye yazardı, bugüne kadar da hiç değişmedi adı. Ama sorsan hiç kimse bilmez; Şark Kahvesi’dir hep. Her daim gözümüz yolda, ha geldi, ha gelecek diye yarışa girerdik Murat’la. Sayardık sırayla; biiiiiir, ikiiiiiii, üüüüüüçççç. Yok… Sıra sende; biiiiiirrr, iiiikiiiiii, iki buçuuuuuuukkkk… Ben hep mızıkçılık yapardım. Benim saymama denk gelsin diye otobüs, iki ile üç arasına muhakkak buçuğu ekler zaman kazanırdım. Bir süre sonra; o kırmızı, balık gözlümüz hızlıca kavşağa gelir, kısa bir süre bekledikten sonra yönünü bize, yani hayranlarına doğru çevirirdi. Çocukluk işte, heyecanlanırdık! Ama heyecanımızı çok belli etmezdik, çünkü daha önemli bir görev bizi bekliyordu; boş koltuk kapmak! O zaman da varmış demek ki koltuk kavgaları, ne garip!
Bugüne göre daha kolaydı yapacağımız iş; kendimizi duraktaki yolcu sayısına göre konumlandırırdık ve çoğunlukla da otobüsün ön kapısına denk getirir, hızlıca biner ve en arkadaki geniş alanda, kapının hemen arkasındaki etrafı demir borularla çevrili tek kişilik özel bölmeye iki çocuk sıkışarak girerdik. Aslında bu dar alan yolcular için değildi. Kapı açılıp kapanırken orada kimse olmasın diye düzenlenmiş izole bir kafesti. Ama sanki bizim için yapılmıştı! Her zamanki yerimizi de bulduğumuza göre, yüzümüzde hafif gülümseme ile pencereden dışarı bakabilirdik artık.
Eskiden doğuya giden otobüsler, haftanın belirli günlerinde Okmeydanı’nda iki yerden, Şark Kahvesi ve bir sonraki durağımız olan Anadolu Kahvesi’nden kalkardı. Bu iki durak o dönemin gurbetçilerini doğuyla buluşmalarına aracılık ettiği için, zamanla bölgenin isimleri de bu kahvehanelerin adlarıyla anılmaya başlanmış sanırım. Köye gideceğimiz zaman; Şark Kahvesi’nin üstü açık bahçesinde, tahta masa ve sandalyelerde ailecek oturur, büyükler çaylarını yudumlarken beklerdik otobüsün kalkma saatini. Kendimi nedense hep sade gazoz içerken hatırlıyorum... Burayla ilgili en eski hâtıram; dayımın büyük oğlunun nişanıdır. Bu kahvede yapılmıştı. Ama diğer dayımın bir süredir hasta olan eşi aynı gün rahmetli olunca, sessizce tamamlanmıştı nişan. Hayal meyal hatırlıyorum. Dönemin televizyon kanalları gibi siyah-beyazdı her şey… Otobüsümüz hariç!
Çeyrek asırdan fazla bir süre geçmesine rağmen çok değişmedi Şark Kahvesi; yine renksiz, yine kalabalık. Sivaslısı Erzincanlısı, Giresunlusu Tokatlısı birçok doğu insanımızın yağmur çamur demeden, birbirlerine sıkı sıkıya tutunarak yaşam sürdüğü, o yorgun ve her daim düşünceli halkın buluşma noktası. Bizim insanımız hepsi.
Keskin mazot kokusu altında otobüsümüz yavaş yavaş hareket ederken, biz iki çocuk itişip kakışmaya başlamıştık bile. Anadolu Kahvesi’ne vardığımızda büyük bir kalabalık bizi bekliyordu durakta.
Burası da tıpkı Şark Kahvesi gibi, doğuya açılan kapımızdı bizim…