Bilindiği gibi yaklaşık iki aylık 'Taze AK Partiliyiz'. Hayatımızın büyük bir bölümünü geçirdiğimiz MHP ile 2012 yılında başlayan fikir ayrılığımızın hangi noktada olduğu ile ilgili çeşitli kereler yazdık, anlattık. Yazdıklarımızdan, anlatmaya çalıştıklarımızdan ikna olanlar oldu. 'Davadan döndün yazık sana' diye sitem edenler oldu. Bizim için 'Sen zaten Ülkücü değildin' diye bize ders verenler oldu da oldu.
Bizim hakkımızda bu şekilde söylemler bulunanların bir kısmı ile konuştuk. Siyasetin insanı belli zamanlarda, belli yerlere savurduğunu dilimiz döndüğünce anlatmaya çalıştık. Son dönemlerde bizim yıllardır savunduğumuz fikirlerin tamamının hatta çok daha fazlasının Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından hayata geçirildiğini, bu yüzden de bizim yerimizin Tayyip Erdoğan'ın yanı olduğumuzu anladığımız andan itibaren de MHP'de kalmanın bize de oradaki arkadaşlarımıza da bir faydası olmadığı kanaatine vardık.
29 Ekim Pazartesi günü İstanbul Havaalanı'nın açılışında olağanüstü bir konuşma yapan, konuşmasının sonunu da rahmetli Atsız'ın 1931 yılında yazdığı 'Kahramanların Ölümü' isimli şiirinde;
İnsan büyür beşikte
Mezarda yatmak için
Ve................
Kahramanlar can verir
Yurdu yaşatmak için...
mısralarını Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı dinlediğimizde itiraf etmek gerekiyor ki Tayyip Erdoğan ile birlikte siyaset yapmakta epey geç kaldığımızın da farkına vardık.
Aslında Cumhurbaşkanımız Erdoğan ile siyaset yapabilmek için 1980’li yılların ikinci yarısından itibaren bir kaç kez anlattığımız-yazdığımız ancak gündem dolayısı ile bir aşağıda bir kez daha yazmak mecburiyetinde kaldığımız hatıramız okunduğunda, siyasetin tamamen spontane gelişen olaylar sırasında şekillendiği de çok net bir şekilde ortaya çıkacaktır.
1980'li yılların sonlarına doğru biz MÇP'de (Milliyetçi Çalışma Partisi) Gebze ilçe başkanı olarak görev yapıyorduk. O günlerde RP (Refah Partisi) genel başkan yardımcısı olarak görev yapan, sonrasında da bu partiden iki dönem Ankara milletvekili olarak TBMM’de bulunan akrabamız Ömer Faruk Ekinci bir ev telefonundan bizi aramıştı.
***
Selam-kelam faslından sonra Ömer Faruk Ekinci bize, "Yüksel bugün öğlenden sonra Kocaeli'de olacağım. 3 gün süre ile başta Gebze olmak üzere Kocaeli’de bulunan Refah Partisi teşkilatlarını denetleyeceğim. Bizim çocuklar da sizi çok özlemiş, sizi görmek ve sizde kalmak istiyorlar. Evi tarif edersen bir kaç saat sonra Gebze'de, sizde olacağız" demişti.
***
Ben belli bir zaman Gebze'de ki ev adresimizi tarif etmeye çalışsam da Ekinci, "Ben Gebze’yi bilmiyorum, bizi araç ile İstanbul il başkanımız getirecek. Şimdi telefonu İstanbul il başkanımıza veriyorum. Kendisi Gebze’yi çok iyi biliyor, evi il başkanımıza tarif et ki yola çıkalım" ricasında bulundu.
***
Halamızın kızı ile evli olan eniştemiz Ömer Faruk Ekinci'ye tamam dediğimizde telefonun diğer ucundaki ses "Yüksel başkanım ben Recep Tayyip Erdoğan, RP İstanbul il başkanıyım. Sayın genel başkan yardımcımızı sizin eve getireceğim, adresi bana tarif ederseniz sevinirim" dediğinde açık adresi kendisine verdik ve telefonu kapattık.
***
Telefonu kapattıktan yaklaşık 2 saat sonra aşağıdan "Yüksel bey misafirleriniz var" ikazını alınca dördüncü katta bulunan evden aşağıya indik. Bizi bekleyen aracın sürücü koltuğunda RP İstanbul İl Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, yanında eniştemiz RP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Faruk Ekinci, arkada ise halamızın kızı Saadet abla ve iki kız yeğenimizi beklerken bulduk. Hepsine teker teker sarıldıktan sonra eve çıktık.
***
Yemekleri kaşıkladıktan sonra, çayları yudumlarken biz dönemin RP İstanbul İl Başkanı Tayyip Erdoğan’ı MÇP'ye davet ettik, o da bizi RP'de siyaset yapmaya çağırdı. Belli bir tartışmadan sonra uzlaşma sağlayamayınca çocukları evde bıraktık, yine Tayyip Erdoğan’ın kullandığı araç ile Gebze çarşıya geldik.
RP Genel Başkan Yardımcısı Ömer Faruk Ekinci'yi şimdi hayatta olmayan rahmetli RP Gebze İlçe Başkanı Nuri Çiftçi'ye teslim ettikten sonra dönemin RP İstanbul İl Başkanı Erdoğan'ı Allah'a emanet diyerek ve daha sonra görüşmek dileği ile İstanbul'a uğurladık.
***
Pazartesi günü yemin etmek için TBMM’ye doğru yola çıkan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TBMM’ye gelişini, yemin etmesini, TBMM’den çıktıktan sonra Anıtkabir’e gidişini bütün Türkiye ile birlikte dakika dakika izlerken ister istemez bundan 30 yıl öncesine gittik.
***
Tayyip Erdoğan’ın 1976 yılında MSP Beyoğlu Gençlik Kolu Başkanlığı'nda başlayan ve 42 yıl süren siyaset yolculuğunu evimize misafir olan, beraber yemek yiyip, çay içen bir misafir olması vesilesi ile nerede ise kesintisiz olarak takip eden bir sade vatandaş, bir medya mensubu olarak gerçekten derin duygular içerisinde kaldık.
***
Türkiye’de siyaset yapmak hepimizin bildiği gibi son derece zordur, hatta zorun da zorudur. Dolayısı ile bundan yaklaşık 42 yıl önce bir siyasi partinin ilçe gençlik kolları başkanı olarak çıktığı yolda karşı karşıya kaldığı bütün zorlukları tek tek aşarak Pazartesi günü itibarı ile Başkan Erdoğan olarak bir siyasetçinin gelebileceği en üst noktaya gelmesi her türlü takdirin üzerindedir.
***
O günleri hatırlayanlar vardır, 1991 yılında yapılan genel seçimde Recep Tayyip Erdoğan, Refah Partisi’nden İstanbul milletvekili adayı olmuştu. İşte 1991 yılındaki seçimde Tayyip Erdoğan'ın bir de dramatik bir kaybediş öyküsü bulunuyordu.
***
1991 seçimleri ve tercihli oy sistemi ilk kez kullanılıyor, Recep Tayyip Erdoğan RP'den 6.bölge 1'nci sıra milletvekili adayı. Erdoğan seçimi kazanmış, hatta milletvekili mazbatasını almıştı. Ancak beklenmeyen bir gelişme yaşandı.
***
Daha sonra FP ve AK Parti'den de milletvekilliği yapacak olan ikinci sıra adayı Mustafa Baş'ın itirazı ortaya çıktı. YSK, Baş'ın Erdoğan'dan daha fazla tercihli oy aldığını ilan etti. Erdoğan'ın 11 günlük milletvekilliği sona erdi. Mazbatası iptal edildi. Erdoğan'ın kaybetmekten çok arkadaşının tavrına üzüldüğü söylenir. İtiraz etmesini isteyenleri, "Ben kadere itiraz etmem" sözleriyle geri çeviriyor ve sonuca katlanıyordu.
***
1991 yılında kazandığı milletvekilliği elinden alınmasaydı Tayyip Erdoğan’ın hayat ve siyasi çizgisi nasıl bir yola girecekti, bunu bilmek zor ancak 1991 yılında milletvekilliğini kaybeden Erdoğan’ın 1994 yılında RP adayı olarak katıldığı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kazanmasını biz kendisinin bu günlere gelmesinin bir habercisi olarak kabul ediyoruz.
***
Belediye başkanlığının son dönemlerinde okuduğu bir şiir dolayısı ile Pınarhisar Cezaevi'ne gönderilmesi, sonrasında o cezaevinde hayat bulan 'Bu şarkı burada bitmez' sloganı Tayyip Erdoğan’ı, AK Parti’yi kurmaya yöneltmiş ve 3 Kasım 2002’de partisini iktidar yapmıştı.
***
O günlerde kendisine karşı olanlar muhtar bile olamaz şeklinde görüş bildirirken, milletin talebi doğrultusunda Tayyip Erdoğan önce Siirt ilimizden milletvekili seçildi, kurulan hükümette Başbakanlık görevini üstlendi ve o günden sonra yerelde-genelde ve referandum seçimlerinde girdiği hiçbir seçimi kaybetmeden bu günlere kadar geldi.
***
24 Haziran tarihi itibarı ile Türkiye'de bir dönem kapandı yeni bir dönem başladı. Yemin töreni sonrasında bir gazetecinin kendisine "Efendim size yeni dönemde Başkan diyebilecek miyiz ?" şeklindeki sorusuna Erdoğan, "Evet bana artık başkan diyebilirsiniz" cevabını vererek, yeni dönemin ilk başlangıcını yapmış oldu.
***
Tayyip Erdoğan 1994 yılı itibarı ile iktidarda geçen bunca yıllık zaman dilimi içerisinde kendisini çok seven oldu, nefret edenler oldu ancak Erdoğan o gün, bu gün girdiği her seçimi kazanarak siyaset yapmak isteyen her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına, "İstenirse bir ilçenin gençlik kolu başkanlığına nasıl geleceği ile ilgili en iyi örnek benim. Siyasette mücadele edildiğinde, halkın duygularının iyi okunduğunda, milletin siyasetçiye nasıl sahip çıkıldığına da en iyi örnek benim" denilebilecek bir başarı hikâyesidir.
***
Türkiye’nin yeni Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ortaya koyduğu başarı hikâyesi netice almak isteyen herkese örnek olmalıdır. En üst noktada olabilmek adına dişi ile tırnağı ile kazarak, gelinebilecek her noktaya gelebilen bir siyasi karizmandan herkesin alacağı çok büyük dersler olduğuna inanıyoruz.
***
Siyasette rekabet elbette olacak. Ancak bizim siyaset yapan ve Tayyip Erdoğan’a karşı politika yapan dostlarımıza önerimiz, son derece zor bir meslek olan siyaset arenasında gençlik kolları başkanlığından, Türkiye Cumhuriyeti’nin başkanlığına kadar gelebilmiş bir Erdoğan’a körü körüne karşı olmak yerine, Erdoğan’ın basamakları çıkarken ne büyük emekler verdiğini iyi araştırmaları noktasındadır.
***
O zaman görülecektir ki kolay kolay Tayyip Erdoğan olunmuyor. Bugün başta 81 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak üzere bütün Türk-İslam coğrafyasının umudu olan Tayyip Erdoğan ile aynı siyasi partide bulunmanın ve o havayı teneffüs etmenin hazzını biraz geç tatmış olsak ta, kaybettiğimiz mesafeyi kalan ömrümüz içerisinde telafi edebileceğimizi düşünüyoruz.