Siyasetten ne kazandık, ne kaybettik?

Bizim gibi gelişmesini tam olarak tamamlayamamış ülkelerde kişilerin özlemini duydukları hayata erişebilmenin tek yolunun siyasette iktidar yolunu açmak olduğu artık toplumun tamamının genel kabulü olduğunu hepimiz kabul ediyoruz.

Yaşam standardını değiştirecek tek yol siyaset olunca Anadolu’nun en ücra yerleşim merkezinde yaşayan vatandaş ile İstanbul’un kırkıncı katındaki rezidansında yaşayan insanımız “bizim bir şekilde iktidar tarafında olmamız gerek” ifadesine sonuna kadar inanmak durumunda oluyorlar.

Siyasette sürekli iktidar tarafında olanlar ile ilgili edilecek fazla bir kelam yok, birde bütün bir ömrü yaptığı tercihler dolayısı ile muhalefette geçen milyonlarca insanımız bulunuyor.

Bizde nerede ise yaptığımız tercihler dolayısı ile ömrümüzü siyaseten muhalefet tarafında tüketmiş birisi olarak hayat sürmeye çalışıyoruz.

Siyasetin kazanan tarafında hiç olmadık, ancak 1986 yılından içerisinde bulunduğumuz ana kadar aynı yerleşim merkezinde yaşayan birisi olarak siyasetin bize iktidar dışında kattığı pek çok güzellikler olduğunu da kabul etmemiz gerekiyor.

Bir insanın nerede ise 40 yıl bir yerleşim merkezinde yaşayıp o yerleşim merkezinin siyaseten yönetiminde bulunamamak ta işin doğrusu olağanüstü bir başarı sayılabilir, Zira geçen bunca genel ve yerel seçimde binlerce insanın yönetim katında olmasına rağmen bizim olmamamızda başarısızlıktan doğan bir başarı sayılabilir.

Bütün bu başarısızlıklara rağmen geçen 40 yıllık zaman dilimi içerisinde çok güzel dostluklar kurduğumuzu da söylememiz gerekiyor. Türkiye’de siyasi partiler değişti, iktidarlar değişti, yaşadığımız yerleşim merkezindeki insan yapısı büyük bir oranda değişti ancak bizim dostluklarımızda öyle önemli bir değişiklik olmadı.

Biz yapı olarak zaten hemen her söylem ile ilgili sonuna kadar iddia eden birisi değiliz, en katı olduğumuz noktalarda bile karşımızdakinin bize faydalı olacağına inandığımızı reçetesini duyduğumuzda “bu bizim dostumuz mutlaka bizim faydamıza olan bir şey söylüyor” diyerek muhatabımızın dediğini yapmaya çalışırız.

Dostlarımızı çok büyük oranda siyasi fikrine, dünya görüşüne bakmadan seçer, ilişkilerimizi de düzenlerken bu minval üzerine bina ederiz. Biliriz ki siyaset kurumu gider dostluklar sonsuza kadar kalır.

Söz konusu dostlukları bir noktadan sonra siyasetin bize kazandırdığı güzellikler olarak kabul eder ve o güzelliklerden doğacak faydaları da etrafımızdakiler ile paylaşmaya azami özen gösteririz.

Gerisi Allah’a kalmış.