1950 yılında geçtiğimiz çok partili siyasi hayat vesilesi ile o gün bu gündür kendisini topluma iyi anlatan siyasi partiler iktidar, siyasi parti liderleri ise önce Başbakan sonra da en üst makam olan Cumhurbaşkanlığı'na kadar yükseldiler.

Genel siyasette böyle bir süreç işlerken, yerel noktada her 5 yılda bir yapılan seçimlerde 81 ile, o illere bağlı ilçe ve beldelerde de belediye başkanları, meclis üyeleri, köy ve mahallelerde ise muhtarlar iş başına geldiler.

1950 yılından günümüze kadar nerede ise 75 yıl geçti. Yukarıda da belirtiğimiz gibi geçen 75 yıllık zaman dilimi içerisinde çok sayıda siyasi parti iktidara gelmesine rağmen hep özlemini çektiğimiz işleyen demokrasiye bir türlü ulaşmış değiliz.

Dünyada demokrasi ile yönetilen çok sayıda ülke var. Bu ülkelerin bir kısmı bize göre çok ama çok ileride, bir kısmında ise biz onlardan ilerideyiz. Her iki tarafı da gören özellikle de ilerleyen iletişim teknoloji sayesinde dünyanın bir ucundaki insan, en uzak noktadaki diğer insanların yaşam şartlarını anında görme imkanına kavuşuyor.

Bizim ile birlikte dünyada var olan pek çok ülkenin özlemini çektiği ileri gitmiş ülkelerdeki siyaset yapılanmasına bakıldığında, o ülkelerin neden ileriye gittiği bizim ise neden onlardan geriye kaldığımız çok net bir şekilde ortaya çıkmış oluyor.

Söz konusu ileriye gitmenin ya da geride kalmanın sebebi sadece ve sadece siyaseti hayatımızdan çıkarmak, sınırlarımız içerisinde yaşayan vatandaşlarımızın daha iyi bir hayat için siyaset değil, liyakat olduğunu toplumun her kesimine uygulamaktır.

Dünyanın en genç nüfusuna sahip ülkelerden birisiyiz hatta bu durum her eğitim dönemi açıldığında "Yunanistan’ın nüfusundan fazla öğrencimiz var" ifadesinde kendisini bulmuştur.

Arkadan gelen yeni nesil ne kadar çalışırsa çalışsın ne kadar iyi bir eğitim alırsa alsın hemen yanı başındaki arkadaşının ailesinin eğitime yada çok çalışmaya gerek kalmadan sadece ve sadece siyaset yolu ile zenginleştiğini görünce "En iyisi ben de siyasete gireyim. Parayı, zenginliği bulmak için daha fazla zaman kaybetmeye gerek yok" fikrini esas alıyor.

Bu düşünce dolayış ile bırakın belediye başkanlığını, milletvekilliğini, başbakanlığı, iktidara gelme başarısını gösteren bir siyasi partinin mahalle temsilcisi bile çok kısa zamanda kendisini rahatlatacak kadar önemli bir mesafe alabiliyor.

Biz kendimizi bildik bileli seçime girme aşamasındaki siyasi partilerin nerede ise tamamı "Bizim iktidarımızda kralların değil, kuralların dediği olacak" şeklinde tüm toplumun hoşuna gidecek söylem geliştirir, toplum da bu söylemi satın alır, o partiyi iktidar yapar ama kralların yetkisi bırakın azalmayı kat be kat çoğalır.

Liyakatin esas alınmadığı hiçbir ülkede siyaset ikinci plana düşmez. İktidarı bir kere yakalayan ve yakaladığı iktidarın nimetlerinden biraz olsun faydalanan kim varsa anında liyakatten vazgeçip, kendisini daha uzun yıllar iktidarda tutacak yasal düzenlemeleri hayata geçirmeye başlar.

Böyle olunca da siyasetin gücü hiçbir zaman azalmıyor aksine siyaset kurumu o zamana kadar olmayan gücü de kendisinde toplamak için var olan tüm yolları deniyor.

Böyle bir gücü kim elinden bırakmak ister ki?