Modern çağın yaşam ve beslenme alışkanlıkları tüm sağlık sistemimizi olumsuz etkiliyor. Ancak aşırı hareketsizlik, fazla kilo, diyabet, yağlı beslenme gibi faktörlerin kalbi besleyen atardamarlarda tıkanmaya yol açması, kalp krizine neden olduğu için hayati risk taşıyor. Bu nedenle her yıl giderek daha fazla kişi koroner by pass ameliyatı olarak tanımlanan cerrahi müdahaleye ihtiyaç duyuyor.
Halk arasında “iman tahtası” olarak bilinen göğüs kemiğinin (sternum) kesilerek gerçekleştirilen klasik kalp ameliyatları çok büyük yara izine neden olduğu için hastada estetik kaygıya da neden olabiliyor. Gelişen yöntemlerin kalp damarı tıkanıklıklarını çoğunlukla meme altından küçük kesilerle gerçekleştirmeye olanak verdiğini anlatan Acıbadem Bakırköy Hastanesi Kardiyovasküler Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Arnaz, “Minimal invaziv (kapalı kalp ameliyatı) yöntemler sayesinde hastalar, kan kaybı, enfeksiyon gibi risklere daha az maruz kalıyor. Hastanede yatış süresi kısalıyor ve hasta günlük hayatına çok daha hızlı dönebiliyor. Göğüs kemiğindeki büyük ameliyat izleri de ortadan kalkıyor” diyor.
Birçok kalp ameliyatı minimal invaziv teknikle gerçekleştiriliyor. Sağ meme veya koltuk altından yapılan küçük kesilerle kalp boşlukları arasındaki deliklerin kapatıldığını, kalp kapaklarının tamir edildiğini, doğumsal kimi sorunların da düzeltilebildiğini örnek olarak anlatan Doç. Dr. Ahmet Arnaz, “Gelişen teknoloji sayesinde artık koroner baypas ameliyatları da göğüs kemiği kesilmeden küçük kesi ile yapılabiliyor. Sol meme altından 5-7 cm’lik kesilerle kalbe ulaşılıyor. Hastanın bacak toplardamarı, ön kol arteri ya da göğüs arteri gibi damarları kullanılarak tıkanan tüm kalp atardamarlarına bypass işlemi uygulanabiliyor. Kısacası, neredeyse tüm kalp ameliyatlarının, göğüs kemiği kesilmeden yapılabilmesi olanaklı hale geldi” diyor.
YÖNTEM, TÜM HASTALAR İÇİN UYGUN
Peki, minimal invaziv koroner bypass ameliyatı her hastaya yapılıyor mu? Sözlerine “Eskiden bu yöntem bir ya da iki damarı tıkalı olan hastalar için uygundu. Günümüzde ise hastalıklı damar sayısı kapalı baypas için bir engel teşkil etmiyor. Ameliyat öncesi yapılan ilaçlı BT anjiyo ile hastaların damar yapıları değerlendirildikten sonra ameliyat tekniğine karar veriliyor. Sonuç olarak neredeyse tüm hastalar kapalı bypass ameliyatı için aday” diye başlayan Doç. Dr. Ahmet Arnaz, bu yöntemin avantajlarını şöyle anlatıyor:
“Bu hastaların ameliyattan sonra hastanede kalış ve iyileşme süresi daha kısa. İşlemden sonra hastanede yaklaşık beş gün geçiren hasta, taburcu edildikten sonra evde bir hafta istirahat ediyor. Haftalık kontrolleri yapılıyor ve her şey yolunda ise kişi on beşinci günden sonra normal sosyal ve iş yaşantısına dönebiliyor. Ayrıca ameliyatta kan kaybı ve enfeksiyon gelişme riski de azalıyor. Büyük bir yara izi olmadığı için hastaların psikolojisi daha kolay düzeliyor, daha az hastada depresyon gelişiyor. Ameliyat korkusu da hafifliyor.”
NADİREN HAFIZA KAYBI YAŞANIYOR
Minimal invaziv koroner bypass cerrahisinde ameliyat sonrası riskler de daha düşük. Ancak dikkatli olunması gereken noktalar da var. Acıbadem Bakırköy Hastanesi Kardiyovasküler Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Arnaz, koroner arter bypass ameliyatının olası risklerini şöyle sıralıyor:
• Klasik yönteme göre daha az görülmekle birlikte hafıza kaybı, zihinsel netlik kaybı veya bulanık düşünme yaşanabiliyor.
Kalp ritmi sorunları görülebiliyor.
• Özellikle obez ya da diyabetli hastalarda göğüs yarası enfeksiyonu meydana gelebiliyor. Daha önce bu ameliyatın geçirilmesi de bu enfeksiyon riskini artırıyor.
• Altı aya kadar sürebilen düşük dereceli ateş ve göğüs ağrısı hissedilebiliyor. Tıpta buna postperikardiyotomi sendromu adı veriliyor.
• Kesi yerinde ağrı da yaşanabiliyor.
Dikkat!
Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.
Üye Girişi Üye Ol