En çok da ölüm ilanları sayfasına gelince dururum gazetede. Diğer sayfaları hızlıca geçerim, ama sanki bu sayfalarda beni tutan bir şey olur her defasında.

Bazen tek sayfada kalıyor ilanlar, bazen de sayfalar yetmiyor ölümlere. Önce geneline bakıyorum hızlıca; tıpkı üniversite sınavında, soru kitapçığının sayfalarını çabucak karıştırırsın ya hani, eksik sayfa var mı yok mu diye. Göz ucuyla da ilk sorulara bakarsın kolay mı zor mu diye, meraktan yahu. 

İşte, ilanların geneline bakarım önce, koca tam sayfaya mı basmışlar, yoksa ufak ufak serpiştirilmiş mi kutucuklar.
Çoğu zaman aynı kişinin adını okursun sayfalar dolusu ilanlarda, anlarsın önemli bir kişi kaybetmiş hayatını. Zengin olmalı, yoksa neden doldursunlar ki sayfaları; falancanın oğlu, falancanın eşi, falancaların dedesi, babası, amcaları diye.

Eğer yaşlı ise ölen, çok üzülmem arkasından, yaşını almış göçmüş bu diyardan diye. Ama gençse ayrılan, hemen anlaşılır ilandaki gözyaşı selinden! Kelimeler anlatır zaten, ölenin bir genç ve hatta bir melek olduğunu. İşte o zaman sızlar içim, ilk kelimeden çıkan feryadın deldiği yüreğimde figân olur, karışır kanıma, dolaşır damarlarımda…

Bazen de bu sayfalarda öğreniyorum bazı şeyleri, tanımadığım insanların hayatlarını veya çok yakın arkadaşlarımın bilinmeyenlerini! İlginçtir; en yakın arkadaşımın ölümünü, ertesi gün bu sayfalarda öğrenmiştim, ne acıydı benim için. 

Şaka gibiydi; Finansbank Halkalı Şube Müdürümüz Kadir Semih Çeltikçi, hakkın rahmetine kavuşmuştur. Olamaz, sen ne diyorsun? O sabah yine kahvaltı yapacaktık, aradım kapalıydı telefonu, gitmedim yanına, şubesine. Ertesi gün Cumartesi, Hürriyet’te görünce birden, dondum kaldım, yıkıldım, düğümlendi boğazım, yutkunamadım. İlk adı da varmış Semih’imin, o çoğu sabahlar birlikte kahvaltı yaptığım kardeşimin ilk adını, bu sayfalarda öğrendim ben, Kadir’miş. 

Ölüm ilanları, sadece ölüm ilanı değildir derinden bakan için; çok anlamlar yüklüdür o kelimelerin puntolarında veya eğikliğinde… Büyük puntolar, yaşlı bir insanı, italik veya el yazısı şeklindekiler de erken giden bir sevgiliyi veya canından kopan bir çocuğu anlatır genelde… Belki de bana öyle denk gelir, bilemedim şimdi. 

O değil de; en çok da sayfanın en alt köşesine sıkışanlar vardır! Şansızlık bu olsa gerek, onunla birlikte çok ünlü biri de ölmüşse eğer, ezilir en alt köşede, üzülür sanki utangaç haliyle… Her zaman bu kişiyi arar gözlerim, kalabalık büyük ilanlarda… Son görevimi yerine getiririm kendimce, okurum biraz seslice, belki duyar da sevinirmiş gibi…

Ama birileri daha vardır o sayfalarda; kimsenin okumadığı bölümdür bence, otuz veya kırk kişi alfabetik 'Dün İstanbul’da Ölenler!' listesi… Kimsesizler mezarlığıdır sanki, adı yazılı ama kimsenin dikkat etmediği. Yakınları da okumaz bu ilanı, bilmez ki yazdığını. Ama ben okurum bu bölümü de, tanıdık bir isim var mı yok mu diye. Kimsesizler mezarlığındakilerin, kimsesi olurum diye.

İşte ben en çok bu sayfaları merak ederim gazetede. Yavaş yavaş toprağa koyarım bu hayatları, üzerlerine de birkaç kürek atarım en temizinden.

Allah rahmet eylesin hepsine.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner51

banner34

banner38

banner57

banner33

banner37