Uzun yıllardır Ramazan ve Kurban bayramına denk gelen tarihlerin önüne ve arkasına eklenen günler dolayısı ile ülke sınırları içerisinde yaşayan hemen herkes bayramları bir anda dokuz gün süren tatile çevirmekte geç kalmadı.
İktidar muhtemelen “9 günlük tatil çok ancak bizi uzun vadede kurtaracak olan bacasız sanayi dediğimiz turizmdir, sıkışan ekonomiyi belki turizm sayesinde biraz olsun rahatlatabiliriz” şeklinde düşünüyor olsa gerek ki, bayramlar bir an da kafa dinleyecek tatillere dönüştü.
Kabul etmek gerekiyor ki nesil gençleştikçe bayramların tanımı da değişiyor. Ramazan ayının sonlarına yaklaşıldığında ülke sınırları içerisinde yaşayan milyonlar bayramda tüketilecek başta tatlı ve şekerleme olmak üzere diğer tüketim ürünlerini tedarik etmenin derdine düşerlerdi.
Kurban bayramında ise daha çok aile büyüklerinin ısrarı sonucu evlerin bahçeleri başta olmak üzere kurban kesmeye müsait her alan değerlendirilir sabah bayram namazı ile başlayan kurban süreci nerede ise tüm gün devam ederdi.
Türkiye’de var olan çekirdek aile yapısı değiştikçe daha doğrusu bölündükçe söz konusu dini bayramların yerine de daha çok tatil anlayışı hakim olmaya başladı.
Son birkaç yıldır karşı karşıya kaldığımız ekonomik sıkıntılar ister istemez toplumun çok büyük bir kısmını zaten derin üzüntüler içerisinde bırakmaya yetiyor da artıyor.
Bu sene kurban bayramında bir kişinin harcaması gereken rakam 25 bin lira civarında, Yıllar önce olduğu gibi artık evlerin bahçelerinde, mahalle aralarında yada boş bulunan bir tarlada kurban kesme işi artık tarihe kavuştu.
Bir kere özelikle büyük şehirlerde tek katlı bahçeli evler kalmadı, bunun yerine artık iyiden iyiye eskimeye yüz tutmuş evlerin bulunduğu arsalar müteahhite verilince ortaya 15 katlı 20 katlı dev siteler çıktı.
Bir taraftan mahalle geleneğinin ortadan kalkması diğer taraftan ekonomik sıkıntılar diğer taraftan tatile dayalı yaşam şartı insanımızı bayram değil tatile yönlendirmeye başladı.
Ancak her işte olduğu gibi öz konusu dokuz günlük bayram tatillerinin de suyunu çıkarmakta geç kaldığımız söylenemez.
Türkiye’de deniz tatili denildiğinde akıllara Ege ve Akdeniz sahilindeki kentler geliyor, söz konusu yerleşim merkezlerindeki konaklama alanları ve bu alanlardaki yatak sayısı da aşağı yukarı belli.
Yapılan araştırmalar dokuz günlük tatillerde ülke nüfusunun yüzde 7 yada 8’lik bir oranının tatile gittiklerini geriye kalan hareketli nüfusun ise daha çok Anadolu’daki eş dost ziyaretleri olduğunu ortaya çıkartıyor.
Geriye kalan tatilci vatandaşlarımızın Ege ve Akdeniz’den başka bir şansı kalmayınca bayramlar vatandaşlarımız için tatil yerine adeta büyük bir eziyete dönüşüyor.
Medyayı açın bakın Ege’de ve Akdeniz’de nüfusu bilemediniz altı bin olan bir yerleşim merkezinin nüfusu her bayram tatilinde nüfusun 20-30 katına çıkıyor, Böylesi tatil beldelerinde yaşanan yoğunluk dolayısı ile fırınlarda ekmek, marketlerde gıda ürünleri, otellerde oda kalmıyor.
Bu durumun yani her iki bayramda tatil bölgelerini istila etmenin artık sürdürülebilirliği kalmadı. Biz son 3 yıldır bayramlarda bırakın Ege ve Akdeniz sahillerine gitmeyi evden bile çıkmamaya azami özen gösteriyoruz.
Normal şartlarda 5-6 saat sürmesi beklenen tatil bölgelerine seyahat tatilin başladığı ve sona erdiği günlerde en az iki katına bazen de üç katın acıkıyor ve bu tür seyahatler resmen eziyet haline geliyor.
Normal şartlarda 3 yada 4 gün olan bayramları dokuz güne çıkarma alışkanlığı daha ne kadar devam edecek bilmiyoruz, Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi dinlenmek için gidilen tatiller artık yorgunluğun en üst seviyeye çıktığı eziyet günlere dönüşüyor.
Buna birde trafik kurallarına uymayan sürücülerin sebep olduğu ölümlü ve yaralamalı trafik kazalarının kalbimizde açtığı derin yaralar ve meydana gelen kazalarda ki ekonomik kayıpları eklediğimizde tatil anlayışımızı kökten değiştirmekten başka bir çaremiz kalmıyor.
Zararın neresinden dönersek faydadır