İnsan için kalp ne ifade ediyorsa, şehirler için, ülkeler için Şehr-i İstanbul’da aynı manayı, aynı değeri ifade eder. Bir kalbe girebilmek, bir kalpte mesken tutabilmek, bir kalpte yaşamını sürdürebilmek her insanın gayelerinin en güzelidir, en mutluluk verenidir. İstanbul’da dünyanın kalbidir dersek hiç de mübalağa etmiş sayılmayız. İnsan bedeni Dünya ise kalbi İstanbul’dur rahatlıkla söyleyebiliriz. O halde İstanbul’da yaşamak, dünyanın kalbinde mesken tutmak demektir.
            Sultan Fatihi, fetih ruhuyla yanıp tutuşturan, dünyanın kalbini, İslam’ın nurlu ışığıyla aydınlatıp, gönülleri ve şehirleri imar etme mefkûresidir. Ayasofya’da yapılan dua, Sultan Ahmet Camiyi yapan el olmaktır. Zalimlere karşı Ulubatlı Hasan, mazlumlara karşı sığınacak liman olmaktır. Kölelik düzenine, insanların yaradılış gayesinden uzaklaşarak ahlaksızlık bataklığına saplanmasına, ilmin yerine hurafelerin hüküm sürmesine bir son vermek, adalet, ahlak temelinde bilimin şiar edinildiği aydınlık bir şehir imar ve inşa etmektir.. Akşemsettin’in okuyan dili, düşünen aklı, yazan kalemi olmaktır. İslam’ın ilk emri “oku” emrinin idrakine ermiş daha 19 yaşında altı dil bilen Sultan Fatihin ruhunu diriltebilmektir. Bozulmuş, kokmuş dünya düzenini yıkıp yeni bir dünya düzeni kurmaktır. Yani Âleme nizam kurmaktır. O halde İstanbul’da yaşamak, Fatihin fetih ruhunu yaşatmakla olur. Kalpler ancak öyle ferah bulur.
            İstanbul’da yaşamak, İstanbul’u yaşatmakla olur. Kalpler ancak Ebu Eyyub el Ensari Hazretlerinin Medine’den getirdiği gül kokusunu damarlarımıza pompalamakla huzur bulur. Hz. Peygamberimizin Mekke’den, Medine’ye hicretlerinde mübarek develerinin çöktüğü evde misafir olmalarıyla Yesrib’i Medine’ye çeviren o nurlu ışık bütün dünyayı aydınlattı. Bu evi dolduran o nurlu ışığa ilk kapısını ardına kadar açan ilk nasiplenen Ebu Eyyüb el Ensari Hazretleri insanlığı imar ve inşa eden medeniyet ışığını İstanbul’a taşımış ve buradan tüm insanlığa şifa dağıtmıştır. İstanbul’da yaşamak bu şifanın kaynağından doya doya nasiplenebilmek demektir.
            İstanbul’da yaşamak, İstanbul’un dört bir yanından bu şehri koruyup ve kollayan manevi mimarlarının sağlamış olduğu zırhtan istifade edebilmek demektir. Üsküdar’da Aziz Mahmut Hüdai Hazretlerinin, Beykoz’da, Karadeniz ile Boğaz'ı aynı anda gören İstanbul'un en yüksek tepesi olan Yuşa tepesinde Hz. Yuşa Peygamberin, Onun karşısında Sarıyer'de Telli Babanın, Beşiktaş’ta Yahya Efendi’nin manevi kalkanından ve bütün şehre yaymış olduğu gül kokusundan yararlanabilmek demektir.
            İstanbul’da yaşamak; Süleymaniye’de bir bayram namazında omuz omuza namaz kılmanın büyük hazzını iliklerine kadar hissedebilmek, Ayasofya’nın esaretini, Sultan Ahmet’in özgürlüğünü ruhunun derinliklerinde anlamlandırabilmektir. Yeni Caminin güvercinleri ile konuşabilmek, Selatin camilerinin manevi ikliminde huzura erebilmektir.
            İstanbul’da yaşamak; Üsküdar’dan vapura bindiğinde martılarla sohbet edebilmek, kız kulesinde sevdiğine mektup yazabilmek, surları hayallerinde aşabilmektir. Her günün yeni bir gün, her yeni bir gün yeni bir umut, her yeni bir umudun fethin habercisi olduğunu idrak edebilmektir.
            İstanbul’da yaşamak; İstanbul’u yaşamakla olur. İstanbul’u bilmeden, tarih şuuruna ermeden, İstanbul’u sevmeden olmaz. Bu sevginin kalbi Medine, gözü İstanbul’dur. Bir ayağı Avrupa, bir ayağı Asya, bir kolu Afrika bir kolu Amerika'dır. İstanbul’da yaşamak, bütün varlığıyla dünyayı kucaklayıp, bir nizam, bir düzen kurabilmenin ateşiyle yanıp tutuşabilmektir. 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner51

banner34

banner38

banner57

banner33

banner37