Yazının başlığını İran’a yönelik ABD Politikasını belirlemek üzere kurulmuş bir “Çalışma Grubu” nun üyeleri Zbıgnıev Brzezınski ve Robert M.Gates tarafından kaleme alınan bir kitaptan aldım.
Kitap 2004 yılında ABD’nin İran’a yönelik politikalarına katkı sağlamak amacıyla bir nevi siparişle yazılmış.
Bu açıdan İran’ın en önemli petrol ve doğalgaz kaynaklarının bulunduğu Ahvaz bölgesinde elektrik ve su kesintileri dolayısıyla başlayan protestoların gün geçtikçe büyümesi acaba “İran’ın Zamanı Geldi “ mi sorusunu insanın aklına getiriyor.
Zira ,”Arap Baharı” diye adlandırdığımız olayların, insanların demokrasi ve özgürlük talepleri ile sokaklara dökülmesinin sonuçlarını hep birlikte yaşadık ve gördük.
İran, yüzölçümü ve nüfusu bakımından Türkiye’ye den daha büyük bir ülkedir. Orta Asya, Hazar Denizi Havzası ve Ortadoğu üçgeninin tam merkezinde jeostratejik konuma sahip bir ülkedir.
Yaklaşık olarak dünya petrol rezervlerinin yüzde 11’ine ve dünyanın ikinci en büyük doğalgaz yataklarına sahiptir.
Aynı zamanda Hürmüz Boğazına yakınlığı ile enerji kaynaklarının uluslararası pazarlara ulaşım ağının kontrolünde kilit bir konumda olduğunu gösteriyor.
Gerek, kendi enerji kaynakları ile birlikte Hazar bölgesi enerji kaynaklarını küresel devlet olma yolunda hızla ilerleyen Çin ve Hindistan’a ulaştırılması projeleri, gerekse AB üye ülkeleri ile yapmak istediği enerji anlaşmaları nedeniyle ABD ve Rusya’nın uzun zamandır markajı altında tutuluyordu.
ABD yönetimi İran’ın jeostratejik konumunu kullanarak bölgesel bir güç olmaması için bugüne kadar tüm tedbirleri aldı.
Hatta petrol fiyatlarını artırırken kendisinin ve Rusya’nın çıkarlarını korumak için gerekli tedbirler alınırken İran’a uygulanan ambargolarla bunun önüne geçildi.
Bugün öyle görünüyor ki iç karışıklıkların besleyeceği bir çatışma ortamıyla bölgesel güç olmaması için tasfiye edilecek.
Büyük devlet olmak, büyük akıl gerektiriyor.
Bakınız Irakta özellikle Suriye’de ki çatışmalarda bir tarafın üstün gelmemesi için İran dengeleyici kuvvet olarak konumlandırıldı.
Suriye’nin bölünmesi için, taraflardan hiçbirinin diğerini mağlup etmemesi gerekiyordu.
Bu durum sağlandı.
Bugün tamda küresel devletlerin istedikleri gibi Suriye’nin üç parçaya bölünmüş olan haritaları çiziliyor. İran’a verilen görevi hakkıyla yerine getirdiğini söylemek lazım.
Aynı zamanda bu çatışmalarda mezhep temelli ayrışmaların temelleri atıldı.
Aynı zamanda bu çatışmalarda mezhep temelli ayrışmaların temelleri atıldı.
Aslında kendininde büyük bir aymazlıkla kaşıdığı mezhep temelli ayrışmanın kimlerin işine yarayacağını hesap etmedi sanırım.
Bunun yanında pers milliyetçiliğine oynaması tamda İran üzerinde hesap yapanların istediği ortamı oluşturmuş gözüküyor.
Geçtiğimiz günlerde CIA Başkanı Mike Pompeo ‘nun Suudi Arabistan’ı ziyaretindeki samimi ve sıcak pozları Ortadoğu’da suların yeniden ısınacağı günler yakın mı sorusunu sormamıza neden oluyor.
ABD son beş yıl içerisinde Suudi Arabistan’a 50 milyar dolarlık silah satışı yaptığı sır değil. Bu silahlar nereye ve kime karşı kullanılacak.
İran’ın en önemli petrol ve doğalgaz kaynaklarının bulunduğu Ahvaz bölgesinde elektrik ve su kesintileri bahanesiyle başlayan protestoların gün geçtikçe büyümesi, ABD’nin İran’a yönelik eleştirilerin her geçen gün tonunun yükselmesi, Yemen’deki karışıklıklar “İran’ın zamanı geldi” mi sorusunu sormamıza neden oluyor.
Siz ne dersiniz?