Eğitim hayatımızı tamamladıktan sonra askerlik hizmetimizi tamamladığımız günleri hatırlıyoruz.
Askerlik görevini tamamlayan her Türk vatandaşı gibi biz de yaklaşık 1,5 - 2 ay süren bir dinlenme döneminden sonra, hayatımıza nasıl yön verebileceğimiz ile ilgili kararlar alma aşamasına gelmiştik.
Önümüzde iki yol vardı.
Birincisi bir kamu kurumuna başlayıp devletin vereceği görevi yerine getirmek için Anadolu’yu bir baştan bir başa dolaşmak.
İkincisi ise ticaret hayatına başlamak ve hayatımızı ticaretten kazanacağımız gelir ile devam ettirmek.
Devlet memuru bir babanın eğitim almış biraz da siyasete meraklı bir genç olarak işin doğrusu memuriyetin bize göre olmadığı, bunun yerine ticarete atılmanın, atıldıktan sonra da siyasetin merkezinde olmanın bize daha uygun düşeceği kararını aldık.
Tabi bundan sonrası evlenmek çoluk çocuğa karışmak.
Ortalama bir Türk insanın takip etmek zorunda kaldığı yolun bu iki seçenekten birisi olduğunu ülke sınırları içerisinde yaşayan hemen herkes bilir.
Söz konusu iki yoldan birincisini yani memuriyeti seçtiğinizde uzamayan ama kısalmayan bir yaşantıda ay başında alacağınız maaş ile kendinizi ve ailenizi bir ömür boyu geçindirmek durumunda olursunuz.
İkinci yolu yani ticareti seçtiğinizde bir anda çok ama çok zengin olma ihtimaliniz olduğu gibi ekmeğe muhtaç olma ihtimalini de asla yabana atmamak gerektiğini hemen herkes bilir.
Her iki halde de zaman çok çabuk geçer. Memuriyet yapan birisinin yıllar sonra emekliliği geldiğinde o kurumda çalışanlar tarafından gerçekleştirilen bir veda yemeği ile o kaçınılmaz son olan emekliliğe merhaba demek zorunda kalırsınız.
Ticaret yapan birisi içinde aslında emeklilik kaçınılmaz bir sondur. Memuriyete başlayan birisi gibi yıllar yılı Bağ Kur ya da SGK’ya ödediğiniz primler sonucu size bağlanan emekli maaşını alır, çalışma hayatını sonlandırdığınızı düşünürsünüz.
Ticaret yapan birisinin emekli olması ile memuriyet yaparken emekli olan birisi arasındaki temel fark, ticaret yapanın emekli olmayacağı, var olan işyerini yine eskiden olduğu gibi sabah açıp akşam kapatmak gibi bir mecburiyetinin devam ettiğidir.
Her iki halde de insan emekli olur. Hayatının en güzel yılları çalışarak geçer gider. Her iki emekli içinde işin doğrusu kalan hayatını daha hareketli geçirebilmek için yeni aktiviteler gerekir.
Ticaret yaparken emekli olan birisinin işyerindeki idaresi ikinci nesil çocuklara geçtiği için işyerini kuran, geliştiren, marka yapan babalara diplomatik bir üslupla “Baba dünya değişti, senin bu çağda alacağın fazla bir aksiyon kalmadı. Sen işlere fazla karışma gez dolaş, işyerinde sana bir oda verelim gel git, misafirlerini ağırla” denilerek aslında işyerine uğrama mesajı verilir.
O aşamadan sonra ticaretten emekli olanında, bir kamu kurumunda yıllar yılı çalıştıktan sonra emekli olanında yapacağı bir tek aksiyon kalmıştır.
Günü akşam etmek..
Günün nasıl akşam edileceği sorusuna belki milyonlarca cevap var.
Ancak geçen zamanı geri getirmek gibi bir imkan yok.
Asıl zorlukta galiba burada.