Belli zamanlarda bu sütunlarda yazarız. Biz tek maaşlı devlet memuru bir babanın ve 7 çocuklu bir ailenin yaşama tutunmaya çalışan bir evlad-ı vatan olarak o gün bu gündür hayata tutunmaya çalışıyoruz.
Hayatı anlamaya, anladıktan sonra da yorumlaya çalışan bir vatandaş olarak Türkiye’nin 1970’li yıllardan, içerisinde bulunduğumuz günlere kadar yaşadığı serüveni nerede ise bire bir yaşamış durumdayız.
29 Ekim 1923 yılında kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti verdiği bağımsızlık mücadelesini ekonomik zafer ile taçlandırmak için o gün bugündür çabalayıp duruyor.
Çok partili hayata geçtiğimiz 1950 seçimlerinden itibaren iktidara gelen tüm siyasi partiler sınırlarımız içerisinde yaşayan milyonlarca vatandaşımıza daha rahat bir hayat sunmanın çarelerini arayıp durdular.
Biz değişimi siyah beyaz televizyondan renkli televizyona geçtiğimiz günlerde fark etmiştik, o günlerden sonra dünya ile birlikte bizim ülkemizde de başlayan teknolojik değişim hiç durmadan devam etti.
Her ne kadar şu sıralar başta AB ülkeleri olmak üzere dünyanın çok sayıda ülkesi bize vize vermemek için bin bir türlü yol deniyor olsalar da, var olan teknoloji üzerinden dünyanın tüm ülkeleri elimizdeki ismi akıllı olan telefonların içerisine hapsolmuş durumdalar.
Dünyanın başka bir ülkesinde var olan rahat yaşamı gören diğer ülkelerde yaşayanlar bir noktadan sonra “bizim ülkemizin siyasetçileri kendi vatandaşlarının refahı için neden daha fazla çaba göstermiyorlar” sorusunu her zamankinden daha fazla soruyorlar.
Başta Ortadoğu olmak üzere dünyanın belli ülkelerinde yer altı yer üstü kaynaklar var dolayısı ile onların ekonomik durumları ile yarışmanın zor olduğunu biliyoruz.
Ancak bugün dünyada söz sahibi olmuş ülkelerin çok önemli bir kısmında yer altı kaynağı da yok, yer üstü kaynağı da yok. Ancak o ülkeler eskinden 40 yılda, 50 yılda bir hayata geçen buluşları bugünlerde nerede ise her yıl ortaya çıkardıktan sonra, dünyanın pek çok ülkesine ihraç ederek kendi vatandaşlarının hayatlarını iyileştiriyorlar.
Böyle bir dünyada insan hayatında artık geriye girmek olmaz, aksine insan bugün gördüklerinin daha üst segmentlerine adım atmak, var olan yaşam standartını daha da yukarılara çıkarmak adına hep büyük bir beklenti içerisine giriyor.
Türk insanı normal şartlarda yeniliğe son derece açık, genç nüfusu ile kabına sığmayan, her gün biraz daha ileriye gitmek isteyen, var olan ile yetinmeyen ve hayat şartlarını iyileştirmek için var olan tüm gayretini gösteren son derece çalışkan insanlar.
Burada asıl görev siyaset kurumunda.
Siyaset kurumu ne zaman kendisini kurtarıp gerçek gündem ile yani vatandaşın derdine derman olacak politikalar gösterirse bizde o zaman rahatlayacağız.
İmrenerek batığımız AB ülkeleri gibi.