Her geçen gün artan bir oranda, yolda, sokakta, işyerimizde, beş para etmez insan kılıklı yaratıklarla karşılaşıyoruz. 
Bu yaratıklardan birisi ile İstanbul Sarıyer’de bir Caminin tuvaletini işleterek geçimini sağlayan, ekmeğini namusu ile kazanan bir kardeşimiz karşılaşmış. 
Cebinde iki yüz lirası olan ama kendi beş para etmez, bir paralık bu adam, kendi değerine caminin bir göz odalı lojmanında eşiyle mutlu ve mesut yaşayan bu kardeşimizi silahıyla vurarak öldürüyor. 
Böylelikle kendi değerini de kendisi belirlemiş olmuyor mu? . 
Kendi değerini bir para olarak belirleyen bu aşağılık adama, insanın değeri hakkında ne söylenebilir ki? 
Söylesen anlar mı ki! 
Hiç sanmam.
Aslında kapitalist dünyanın metalaştırdığı insan, kendi değerini parayla ölçmesi kaçınılmaz bir son. 
Bu dünyada kendi değerini bir para olarak belirleyen adamda var, beş para olarak belirleyen adamda var.  
Biraz daha yüksek bedelle alınıp satılanda var.
O halde kaç paralık adamsın sorusunun cevabını insanlar kendi kendine sormalı cevabını bulmalı. 
Kaç paraya bir masumun kanına girersin, kaç paraya sana tahsis edilmiş bir gazeteden veya köşesinden sahibinin kurşunlarını savunmasız bir zayıfa boca edersin, kaç paraya haklının hakkını gasp edersin, kaç paraya bir zalime dalkavukluk edersin, kaç paraya el etek öpersin, kaç paraya yalan söyler iftira atarsın, kaç paraya haksızlık karşısında susarsın, sahi sen kaç paralık adamsın. 
Kendi fiyatını kendin belirle.
Kaç paralık adam olduğunu her insan mutlaka kendi vicdanında belirlemiştir. 
Yani, kaça alınıp, satılabileceğini belirlemiş ve kendi değerini üzerine etiketlemiştir. 
Zira bu değerden fazlasını kimse ona vermez. 
İşte beş para etmeyeceğini bilen bir aşağılık kendi değerini belirlemiş bir paraya bir insanı katletmiş. Aldığı on kuruşa yazısında bir zalimi methetmiş. 
Bir koltuğa, bir insanın haklarını gasp etmiş. 
Bir maaşa adaleti terk etmiş. Vicdanı kadüklerde var.
Bunun yanında ücreti günlük, haftalık, aylık ödenen yuları efendisinin elinde olan nice Pazar malı gafillerin yanında çok şükür hala vicdanı hür, mükâfatını yaratandan bekleyen namusuyla evine ekmek götürmek isteyen insanlarda var. 
Ben "Allah’tan başkasından mükâfat beklemem, Allah’tan başkasına boyun eğmem, yalnızca ona kulluk ederim, ecrini yalnız ondan beklerim" diyen Yusuf gönüllülerde var. 
Bir göz odada eşi ve bir çocuğu ile bütün yokluklara inat mutlu olduğunu haykıran Didem analar da var. Bu mübarek ramazan günlerinde ekmeğini bölüp paylaşan gönlü zengin, gözü doymuş insanlarda var. 
Çok şükür kü hala kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.
Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu… 
diye haykıran Akif gönüllüler de var.
 
Yoksa ne yapardık biz. 
Etrafımızı çepeçevre sarmış bir paralık, beş para etmez yaratıkların kurşunlarına nasıl göğüs gererdik.  


Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner51

banner34

banner38

banner57

banner33

banner37