Bizim gibi siyaseti hayatının tam merkezine konumlandırmış, siyaseten hiçbir noktaya gelememesine rağmen katıldığı sohbetin daha birinci dakikasından itibaren "Arkadaşlar ben var ya ben" diye başlayarak pehlivan tefrikası gibi siyaseten alamadığı mesafeleri anlatan dostlarımız vardır.
-4-5 tane fabrikası olan bir holding patronunun kızını almayanı mı dersiniz,
-Bir siyasi parti genel başkanının "Gel seni bulunduğun ilden liste başı aday yapayım" teklifini “-Ben ilkeli adamım ön seçim olmayan bir yerde vekil adayı olmam” diyeni mi dinlersiniz.
-Çalıştığı fabrikanın patronunun “-Gel seni genel müdür yapayım” teklifine “-Ben serbest bir insanım bir yere bağlı kalamam” diye sallayanı mı dinlersiniz.
-Yine bir siyasi parti başkanının “-Gel seni falanca yerleşim merkezinin belediye başkan adayı yapalım zaten en kolay kazanacağımız yer” teklifine “-Efendim orada benim çok samimi arkadaşım adaylık bekliyor, böyle bir teklifi etik bulmam” diye roman yazanı mı ararsınız vs.vs.vs.
Bu örneklere daha yüzlercesini eklemek mümkün, Bulunduğu her platformda anlattıklarının hayal ürünü olduğunu artık pehlivan tefrikası haline gelmiş tekerlemelere bırakın karşısındakini, kendisinin bile inanmadığını gören ama yine de durmayan çok sayıda kaybetmiş mevcut.
Mesleğimizin gazetecilik olması dolayısı ile ofise giden gelen çok, özellikle havanın soğuk kar yağışlı yada yağmurlu olduğu anlarda “-Gidelim çay içer iki lafın belini kırarız" diye düşünen dostlar yukarıdaki örneklere taş çıkartacak eline geçiremediklerini anlatıp duruyorlar.
5 yıl önce vefat eden bir dostumuz vardı. İlk okul dördüncü sınıftan sonra okumamış, iyi bir evlilik yapamamış, çalıştığı fabrikada tutunamadığı için birkaç ticari deneme yaptıktan sonra herkesin en kolay bir şekilde yapabileceği bir masa, bir kasa diye tanımlanan 'Bilmem ne emlak ofisi' sahibi olarak hayatını devam ettirmeye çalışıyordu.
Bu dostumuz birkaç kişiyi bir arada bulur bulmaz belki de çayların da verdiği keyifle kendisine teklif edilen başbakanlıktan başlayarak siyasette var olan ancak hiç birini kabul etmediği makamları anlatmaya başladığında dünyanın artık durduğuna ve bir daha dönmeyeceğine inanırdık.
Yalnız kaldığımızda bu dostumuza “-Yahu sen bu kadar yalandan ne anlıyorsun, yalan söylemenin de abartmanın da bir hududu var. Sende ne dur ve ne durak ne de sınır” dediğimizde “-Abi bir kere başladığımda kendime kolay kolay hakim olamıyorum daha da fenası böyle anlatmak bir noktadan sonra hoşuma da gidiyor” cevabını veriyordu.
Dikkat edin şu sıralar sözünü ettiğimiz "Ben var ya ben" goygoycuları pıtırak gibi her köşe başında bekliyor ve olmayan hadiseleri olmuş gibi anlatacakları dinleyicileri bekliyorlar.
Allah hepimizi korusun bu 'Ben var ya bencilerden'..