Dün birinci sınıf öğrencileriyle oyun oynarken yaşadıklarım, çocukların dünyasına dair önemli ipuçları sundu. Yerden yüksek oynuyoruz, öğretmen arkadaşlarla birlikte. Bir zamanlar heyecanla oynadığımız bu oyunu şimdi öğrencilerimize aktarıyoruz.
Ancak bir tuhaflık var: Çocukların hepsi yükseğe çıktı ve orada kalmayı tercih ediyor. Ne koşuyorlar, ne yakalanmak istiyorlar. "Aşağı inin, yakalamamız lazım, oyun böyle," diyoruz. Ama yok. Aşağı inen yok.
Bir öğrenci indirdim mecburen. Ebesin dedim. Çocuk ne yaptı dersiniz? Ağlamaya başladı. "Ben ebe olmak istemiyorum," diye bağırıyor. Diğerlerine yöneldim, durum aynı. Kimse ebe olmak istemiyor. Bir diğer çocuğu indirdim, o da küstü. Sonunda oyunu durdurup, “Kim 10 saniye yukarıda kalırsa ebe olacak,” dedik. Ne oldu dersiniz? Bu kez herkes yere indi. Kimse tekrar yükseğe çıkmadı.
Bu yaşadıklarım beni düşündürdü. Biz eskiden yerden yüksek oynarken kaçmak, kovalanmak, yakalanmak, hatta bazen bile isteye yere inmekten keyif alırdık. Çünkü oyunun heyecanı, risk alma cesaretindeydi. Peki, şimdiki çocuklar neden bu cesareti gösteremiyor?
Sorumluluktan kaçınan bir kuşak mı?
Ebe olmak, bir zamanlar oyunun en kritik ve heyecan verici rolüyken, şimdi çocuklar arasında adeta istenmeyen bir sorumluluk haline gelmiş gibi görünüyor. Bu, belki de çağımızın getirdiği bir durum. Çocuklar artık hata yapmaktan korkuyor mu? Sorumluluk almak onlar için bir yük mü?
Bu gözlem, eğitimciler ve ebeveynler olarak bizlere önemli bir mesaj veriyor: Çocuklara hataların doğal olduğunu, hata yapmanın öğrenmenin en temel parçalarından biri olduğunu anlatmak zorundayız. Oyunlar, çocukların kendilerini denedikleri, sınırlarını keşfettikleri en doğal öğrenme alanlarıdır. Ancak bu deneyim, onların rekabetten ve sorumluluktan kaçma eğiliminde olduğunu gösteriyor.
Hayat Bir Oyun, Hataysa Öğretmenidir
Çocuklar oyun oynarken sadece eğlenmezler; aynı zamanda hayatın küçük bir simülasyonunu yaşarlar. Empati kurmayı, iş birliği yapmayı, bazen kaybetmeyi, bazen de sorumluluk almayı öğrenirler. Ama burada gördüğümüz gibi, bu nesil belki de fazlasıyla korunuyor ve zor durumlarla yüzleşmeyi öğrenemiyor. "Ebe" olmayı reddetmek, aslında hayatın zorluklarından kaçmayı simgeliyor olabilir.
Bu durum biz eğitimciler için bir çağrı niteliğinde. Çocuklarımıza, sorumluluk almanın, yenilginin ve hatta bazen ağlamanın bile yaşamın bir parçası olduğunu öğretmeliyiz. Oyunlarda dahi güvenli bölgelerinden çıkmaya teşvik edilmeleri, onların gerçek hayatta karşılaşacakları zorluklarla başa çıkabilmelerini sağlayacaktır.
Sonuç olarak, sadece yerden yüksek oynamıyoruz. Çocuklara hayatı öğretiyoruz.