Alanında deneyimli, uzman hekim kadrosu ve tıbbi altyapısıyla Gebze’de 7 yıldır hizmet vermeye devam eden Medical Park Gebze Hastanesi kadrosunu güçlendirmeye tüm hızıyla devam ediyor. Medikal Onkoloji Bölümü Uzm. Dr. Aydın Çiltaş Şubat ayı itibariyle Medical Park Gebze Hastanesi’nde hasta kabulüne başladı.
Medical Park Gebze’de görev yapan Medikal Onkoloji Bölümü Uzm.Dr. Aydın Çiltaş, akciğer kanseri ülkemizde ve dünyada kansere bağlı ölümler arasında ilk sırada yer almaktadır ve bu durumun yakın gelecekte de süreceği öngörülmektedir.
Dünyada erkeklerde ilk üç sıra kanser türü prostat, akciğer ve kolon kanseri iken ülkemizde bu sıralama akciğer, prostat ve mesane olarak değişmektedir. Ülkemizde her 100.000 kişide yaklaşık olarak 69 kişide akciğer kanseri görülür iken, Amerika ve Avrupa da yüz binde 30 – 48 kişiye kadar düşmektedir. Bu veriler ülkemizde akciğer kanseri ile ilgili bilincin henüz istenilen seviyelerde olmadığını, akılcı bir yaklaşımla akciğer kanserinden korunmanın ve tedavilerin daha başarılı olabileceğini göstermektedir.
Son yıllarda özellikle küçük hücreli dışı akciğer kanseri olmak üzere akciğer kanseri tanı ve tedavisinde umut verici ve baş döndüren hızda gelişmeler yaşanmaktadır. Bu durum tedavi seçeneklerindeki zenginliğimizi sağlarken, her gün çözümlenmesi/cevaplanması gereken yeni soruları da karşımıza çıkarmaktadır. Yaşanan bu olumlu gelişmeler tedavi seçeneklerimizde yeni yaklaşımları ve farklı ilaçların birlikte başarı ile uygulanmasını getirmekte bu durum hastalarımızın yaşam süreleri ve tedaviye cevap verme oranlarında iyileşmelere neden olmaktadır.
AKCİĞER KANSERİ HASTALARI HANGİ BELİRTİLER İLE KARŞIMIZA GELİR?
Akciğer kanserinin klinik belirtilerinin oldukça geniş bir yelpaze karşımıza çıktığını belirten Uzm.Dr. Aydın Çiltaş, "Hastaların bir kısmında (yaklaşık olarak %10-20) hiçbir belirti görülmez iken hastaların çoğunda sigaraya bağlı KOAH gibi hastalıklar olduğundan hastalık belirtileri atlanabilir. Akciğer kanserinin en sık görülen semptomları öksürük, nefes darlığı, kilo kaybı, kanlı balgam ve göğüs ağrısı olarak sıralanabilir. Bu semptomların göz ardı edilmesi hastalığın erken evre de tanı almasına engel olacaktır.
Tedavi başarı oranını azaltan geç başvurular, sadece ülkemizin problemi olarak görünmemektedir. İngiltere’de yapılan bir çalışmada da semptomların ortaya çıkışı ile medikal tedaviye başvuru arasında geçen süre 12 ay olarak bulunmuştur. Tanıdaki gecikmenin birçok sebebinden biriside akciğer kanseri belirtilerinin KOAH, Astım, akciğer enfeksiyonları gibi hastalıkların belirtileri ile karıştırılmasıdır" diyerek devam etti.
Uzm.Dr. Çiltaş, "Akciğer kanserinden şüphelenilen hasta da asıl hedef kesi tanının koyulması, histolojik alt tipinin belirlenmesi, hastalık evresinin yapılması ve moleküler tedavi de biz hekimleri yönlendirecek kararlar açısından doku örneğinin alınmasıdır. Hastanın şikâyetlerinin dikkatle dinlenilmesi, ayrıntılı fizik muayene, sadece tanı ve evreleme aşamaları için değil, aynı zamanda hastanın genel sağlığı için de klinisyene bilgi verilmelidir.
Fizik muayene ile açıklanamayan şikâyetler için görüntüleme testleri yapılabilir. Kesin teşhisin biyopsi ile doğrulanması gereklidir. Bu amaçla sıklıkla bronkoskopi yapılmaktadır. Hastalığın evresini tespit ederken standart ve ilk tercih yöntemi PET-BT’dir, PET-BT ile diğer yöntemlerle saptayamadığımız bölgesel ve uzak metastazları %20 ye varan oranlarda daha doğru tespit edilebilmekte ve hasta gereksiz akciğer kanseri operasyonlarından korunabilmektedir. PET-BT’nin arada kaldığı durumlarda Endobronşial ultrasonografi (EBUS) veya mediastinoskopi ile mediastinal lenf bezi tutulumunun patolojik olarak bakısı yapılabilmektedir" dedi.
AKCİĞER KANSERİ’NDEN NASIL KORUNABİLİRİZ?
Uzm. Dr. Aydın Çiltaş, "Akciğer kanseri risk faktörleri olarak sigara kullanımı, çevresel sigara maruziyeti (duman altı olma), puro ve pipo kullanımı,
e-sigara, nargile içimi, evde kömür kullanımı, hava kirliliği, ailede 1. dereceden yakınında akciğer kanseri olma öyküsü, KOAH, daha önceden geçirilmiş tüberküloz öyküsü sıralanabilmektedir. Sigara içimi ile akciğer kanseri arasındaki ilişki yaklaşık yüzyıldır iyi bilinmektedir. Bu bilgiler ışığında söyleyecek olursak sigara içenlerde risk 10 kat artmaktadır. Sigara içmeyi bırakmanın akciğer kanseri riskinde azalmaya neden olduğunu gösteren çok sayıda çalışma mevcuttur. Birinci derece akraba da akciğer kanseri öyküsü akciğer kanseri riskini iki kat artırmaktadır" dedi.
e-sigara, nargile içimi, evde kömür kullanımı, hava kirliliği, ailede 1. dereceden yakınında akciğer kanseri olma öyküsü, KOAH, daha önceden geçirilmiş tüberküloz öyküsü sıralanabilmektedir. Sigara içimi ile akciğer kanseri arasındaki ilişki yaklaşık yüzyıldır iyi bilinmektedir. Bu bilgiler ışığında söyleyecek olursak sigara içenlerde risk 10 kat artmaktadır. Sigara içmeyi bırakmanın akciğer kanseri riskinde azalmaya neden olduğunu gösteren çok sayıda çalışma mevcuttur. Birinci derece akraba da akciğer kanseri öyküsü akciğer kanseri riskini iki kat artırmaktadır" dedi.
Uzm.Dr. Aydın Çiltaş sözlerini şöyle tamamladı:
Akciğer kanseri hastalarımızın yaklaşık yarısı tanı anında ileri evrededir. Erken evrelerde cerrahi tedaviyi standart olarak uygularken ileri evrelerde tedavi seçeneklerimiz kemoterapi ile birlikte radyoterapi, tek başına kemoterapi, moleküler hedefe yönelik tedaviler (kişiye özgü) ve güncel bir başlık olan immünoterapilerdir.
Akciğer kanseri tedavi seçeneklerimizi uzun yıllardır belirleyen yaklaşım akciğer kanserinin iki ana tipinin (küçük hücreli akciğer kanseri (%15-20), küçük hücreli dışı akciğer kanserleri (%80-85) ayırımına dayanıyordu. Tedavi kararı öncesinde hasta ve tümör özellikleri göz önünde bulundurulmalıdır.
Hastanın diyabet, hipertansiyon, kalp rahatsızlıkları gibi problemleri, hastanın yaşının ileri olması ve performans durumunun iyi olmaması da tedavi kararı alırken dikkat ettiğimiz/etmemiz gereken özelliklerdir. Yassı hücreli olmayan akciğer kanseri tiplerinde hastanın acil semptomları yoksa moleküler genetik testler mutlaka yapılmalı ve sonuçlarına göre karar alınmalıdır.
Tümör histolojisi ve epidermal büyüme faktörü reseptörü (EGFR) mutasyon durumu ve EML4/ALK translokasyon olmak üzere moleküler belirteçler, tedavi seçiminde dikkat edilmesi gereken önemli etkenlerdir. Son yıllarda popüler hale gelen immünolojik tedaviler hastanın bağışıklık sistemini güçlendirerek etki etmektedir.
Bir sıra kemoterapi alan ve hastalığı ilerleyen veya nüks eden kişilerde ikinci sıra tedavisinde anti-PD1 ilaçlar (nivolumab ve pembrolizumab) dünyada standart haline gelmiştir. Pembrolizumab ise Ekim 2016’da Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından onaylanarak rutin kullanıma girmiştir.
Akciğer kanseri belirtilerin ortaya çıkmasından itibaren yakın hasta hekim işbirliğini gerektiren, erken tanı, genetik danışmanlık, doğru evreleme, tümör genetiğinin belirlenmesi amacı ile moleküler testler, kişiye özel tedavi yöntemleri ile öncelikle önlenebilir ve multidisipliner yaklaşımla da tedavi edilebilir (kür sağlanabilir) hastalıklar arasında yer almaya başlamıştır.
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İngilizce Bölümü’nde tıp eğitimini tamamlayan Uzm. Dr. Çiltaş, Sb Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim Ve Araştırma Hastanesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi/Dahili Tıp Bilimleri Bölümü/İç Hastalıkları Anabilim Dalında uzmanlığını ve Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi/Dahili Tıp Bilimleri Bölümü/İç Hastalıkları Anabilim Dalı/Tıbbi Onkoloji Bilim Dalında yan dal uzmanlığını almıştır. Uzmanlık alanları ise, gastrointestinal kanserler, akciğer kanseri tanı ve tedavisi, moleküler tedaviler, meme kanserlerinde tanı ve güncel tedavileridir.