İlk sansür gazetede başlar, sonra dışarda… Şimdi kalkıp da sansürün nereden geldiğini uzun uzun anlatmanın gereği yok. Şöyle bakıyorum, adam vatanına hıyanet ediyor. ‘gazeteci’ diye anılıyor. Televizyonlarda lanse ediliyor utanmadan boy gösteriyor. Bu gidişle ne gün kalacak, ne de bayram.
Biz kendi elimizle basın özgürlüğünü ayaklar altına aldık. Ülkenin Cumhurbaşkanı’na, bakanına saldırmak veya küfretmek basın özgürlüğü. Var mı dünyada böyle Türkiye’deki gibi gazetecilik. Devlete küfretmek, devletin sırlarını deşifre etmek veya önüne gelene hakaret mi gazetecilik? Dünyanın başka ülkelerinden ajanları gelmiş Türkiye de gazetecilik yapıyor. Türkiye’ye saldırıyor, hakaret ediyor ve sonra da ‘Türkiye’de basın özgürlüğü nerede’ diyorlar.
Hanımefendiler ve beyefendiler burası yol geçen hanımı?
Bakıyorum da bugün gazeteciliğin geldiği noktaya sadece ‘vah’ diyorum. Maalesef günümüzde her kafasına esen ‘ben gazeteciyim’ deyip çıkıyor ortaya. Elinde fotoğraf çeken telefonu olan gazeteci olup çıkıvermiş. Günümüzde hal bu… ‘Gazeteciyim’ diye ortaya çıkan ve ortada dolaşan o kadar insan var ki bazen ben şaşırıyorum.
Kafasına göre kendini gazeteci unvanı ile adlandırıp deyim yerinde ise dayatma yoluyla gazeteci olduğunu kabullendirmenin hevesinde yoluna devam ediyor. Bu mesleği hakkı ile yapan ve ekmeğini gazetecilikten kazanan emektarlara en büyük haksızlık ve saygısızlık yapıyor.
Gazetecilik unvanı bu kadar ucuz olmamalı. Onca yıldır sektörde emek harcayan, ter döken ve gecesini gündüzüne katarak doğru, ilkeli ve tarafsız habercilik yapmaya çalışan gerçek habercilerin emeklerini oturduğu yerden bilgisayar karşısında ‘site haberciliği yapıyorum’ imajı vererek gördüğü her haberi kes, kopyala, yapıştır ve servis et mantığı ile emek hırsızlığı yapan, gerçek emektarlarından çaldığı haberi kendi yapmış gibi sitesinden yayınlayan sözüm ona niceleri var. En kısa sürede yasal uygulamaların gelmesini canı gönülden istiyorum ve bekliyorum…
Gerçek gazetecilerin haklarını gasp eden ve kendine ‘haberciyim’ diyen bu kişiler o kadar zıvanadan çıkmış ki… Mesleğin ustalarına laf bile edebiliyorlar. Evet bugün yerel basın gerçekten zor günler geçiriyor. Yerel basınla ilgili Basın İlan Kurumu(BİK) birtakım düzenlemeler getirdi ama kontrol yok. Adam ilçede gazete bayisi ancak bir gazetenin kadrosunda 212 sayılı sözleşmeden çalışan görünüyor. Gerçek çalışan gazetecinin ‘Basın Kartı’ yok ama bir bakıyorsunuz gazete bayisinin, pazarlamacının veya muhasebecinin basın kartı var… Denetim noktasında BİK’e çok iş düşüyor. Denetleme ve kontrol yok.
Kamuoyunu bilgilendirmek adına, hızlı ve tarafsız, ilkeli ve doğru yayıncılık anlayışı ile şehrimizde, ülkemizde ve dünyada neler olup bittiğini milletimize aktararak insanların bilgilendirmesini sağlayan gazeteciler toplumun gözü, kulağı, sesi ve soluğudur..
Bu anlamda doğru ve tarafsız şekilde kamuoyu ile paylaşma emek harcayan tüm gazetecilerin bu özel gününü kutluyorum..
Sahi gazeteler hür, basın özgür mü? Bence hayır… Yukarda belirtmiştim bir kez daha hatırlatma olsun… En büyük sansür gazete patronları, genel yayın yönetmenleri ile yazı işleri müdürlerinden gelir. İlk sansür gazetede başlar sonra dışarda. Gelinen noktada baktığımda 2020-2021 yılları içerisinde 300’den fazla gazete kapanmış.
Bu mesleği yapan gazeteciler ise sessizlikle; ekmeğinin ve haberinin peşine düşmüş. Dik duran, onur ile mesleğini yapan şahsiyetli insanlardır.
Türkiye’de gazetecilik geriye gidiyor. ‘5N1K’ ilkesini bilmeden ve bu ilkenin ne olduğunu bilmeyenler gazeteciliğe soyunursa vah halimize. Köpeğin adamı ısırmasını haber yapandan gazeteci olmaz. Gazeteci adamın köpeği ısırdığını bulup haber yapandır…
15 Temmuz’da basının ne kadar önemli olduğu bir kez daha ortaya çıktı. Deyim yerindeyse darbeye basın ‘dur’ dedi. Ne kadar önemli bir görev ve sorumluluktu. Gazeteci olmak o kadar kolay değil.
Bu duygu ve düşüncelerle; basın meslek ilkeleri doğrultusunda doğru ve tarafsız gazetecilik anlayışı çerçevesinde kamuoyunu aydınlatan basın mensuplarımızın bayramı kutlu ola...