Doğduğumuz günden öleceğimiz ana kadar hayatımızın her anında bizimle birlikte olan Belediyelerin işlevi ve işlevleri dışında yaptığı faaliyetler öteden beri herkesin dikkatini çekmiştir, Özellikle İmar mevzuatlarında alınan kararlar dolayısı ile Belediyelerin daha çok “rant sağlayan” kurumlar olarak anılması da epey uzun ve eski yıllara kadar gider, dayanır.
Bir dönem daha çok ay almak ve daha çok belediye başkanlığı kazanmak adına Bin-iki bin nüfuslu yerleşim merkezlerinin bile Belediye yapıldığı dönemlerde hatırlanacağı gibi özel kalem müdür olmayan,Makam aracı bulunmayan, İşyerinden bozma yerlerde görev yapan Belediye başkanlarının bulunduğu bir süreç yaşadık.
Belde belediyelerinin kendi kendilerini bile çevirmekten aciz olduğu, İller bankasından bu belediyelere gönderilen paraların var olan personel maaşını bile karşılamadığı günlerde işlerin artık şekilde yürümesinin mümkün olmadığı görülünce yerel yönetimlerde yeniden bir reform yapma ihtiyacı hasıl oldu.
2004 yılında alınan bir karar ile Valilik binaları ölçü alınarak il sınırlarının tamamının Büyükşehir Belediye sınırları içerisine dahil edilmesi ile şu an sayıları 30 olan Büyükşehirlerde Belde belediyelerinin tamamı kapatıldı, belli sayılardaki belde belediyeleri birleştirilerek yeni ilçe belediye başkanlıkları ihdas edildi.
Türkiye’de 30 Büyükşehir belediyesinin dışında kalan yerleşim merkezlerindeki il-ilçe ve Belde belediyelerini Marmara –Ege-Akdeniz birazda İç Anadolu bölgelerindeki belediyeler ile karşılaştırmak son derece yanlış olur, Zira ismi il belediyesi olan ancak Büyükşehirlere verdiği göç dolayısı ile nüfusu 50 binin altına düşen belediyeler bile şu an çok büyük ekonomik sıkıntılar ile boğuşup duruyorlar.
2004 yılından itibaren başlatılan Büyükşehir Belediyesi oluşturma çalışmaları şu sıralar “Bütünşehir” ismi altında devam etse de ellerinden alınan yetkileri kuşa dönen İlçe belediye başkanları da bir noktada Büyükşehir Belediye başkanlığına bağlı olarak görev yapan “Birim Müdürleri” olarak muhatap alınmaya başlandı.
Vatandaşın ilçe merkezlerinde imar ile ilgili en ufak bir talebinin bile öncelikle Büyükşehir Belediyesi tarafından uygun görülüp görülmediği bir noktada akıllara ister istemez “madem talep edilen çözümler öncelikle Büyükşehir belediyesi tarafından uygun görülüyor yada görülmüyor o zaman İlçe belediyelerine ne ihtiyaç var..?” sorusu geliyor.
Geçtiğimiz günlerde Ankara’da yemek yediğimiz bir siyasetçi “Yüksel Bey önümüzdeki süreçte Türkiye genelinde var olan belediyelerin tamamı toplam 30 Bütünşehir Belediyesi haline getirilirse sakın şaşırmayın” dediğinde bırakın şaşırmayı daha önce Belediye meclis üyeliği yapmış bir gazeteci olarak ”Geç bile kalındı” cevabını verdik.
İlçe belediye başkanlıkları 2004 yılından itibaren özellikle Büyükşehir belediye sınırlarındakiler için birer birim müdürü olarak görev yapıyor, Böyle bir noktada Büyükşehir yetkilileri ilçe belediyelerine “ Zaten altyapınız ve İçme suyunuz başta olmak üzere zor olan bütün altyapı işlerinizi biz çözüyoruz, sizde size ayırdığımız bütçe ile sünnet-yaş günü-çay saati gibi vatandaşın gönlünü hoş tutacak işleri yapıyorsunuz,bunun için zaten Büyükşehir Belediyesinin Sosyal ve Kültür işleri Daire başkanlığı var,o halde ilçe belediye başkanlıklarına ne ihtiyaç var.?” diye bir fikir geliştirebilir.
Türkiye’de an itibarı ile dokuzyüz civarında İlçe belediyesi var, Her ilçe belediye başkanının özel kalem müdür, koruması, makam şöförü, Protokol müdürü, 3 yada 4 başkan yardımcısının makam araçları, şöförleri, özel kalem müdürleri derken ortaya devasa bir tüketici kadrosu çıkıyor.
Birde 81 ile, 900 ilçe 3 bin civarında belde belediye başkanı, on binlerce belediye meclis üyesi, binlerce il genel meclis üyesinin bulunduğu bir memlekette hangi belediye başkanın hangi dünya görüşüne bağlı olduğu, hangi başkanın hangi cemaate bağlı olduğu ve bu olumsuz durumlardan ortaya çıkan ve telafisi imkansız sıkıntılardan bu memleketin artık bıkıp usandığını da göz önüne alırsak belediyelerin azaltılma fikrinin hiçte absürt bir düşünce olmadığı fikri ortaya çıkıyor.
Son günlerde Yerel yönetimlerde bulunan İmar işlemlerinin artık iyiden iyiye sıkıntı kaynağı olduğu dolayısı ile imar yetkisinin yerel yönetimlerden alınıp Ankara’ya İmar ve Şehircilik bakanlığına verileceği dolayısı ile herkesin kafasını karıştıran imar kirliliğinin de önüne geçileceği söylentileri daha fazla seslendirilmeye başlandı.
Bütün bu söylediklerimizin hayata geçmesi yada geçmemesi adına belirleyici unsurun 16 Nisan tarihindeki Referandum olacağını söylememize sanıyoruz gerek yoktur, Ancak Referandumdan hangi karar çıkarsa çıksın biz önümüzdeki süreçte yerel yönetimler ile ilgili herkesin dudağını uçuklatacak cinsten değişimlerin yapılacağına inanıyoruz,Zira Türkiye artık Belediyelerin yükünü taşımakta iyiden iyiye zorlanmaya başladı.
16 Nisan geçsin bakalım.