Türkiye gibi hedefi Avrupa ama yaşantısı halen daha Ortadoğulu gibi olan bir ülkede dışarıdan içeriye doğru yapılan hemen her baskı sırasında toplumun çeşitli kesiminden vatandaşlarımız bir araya gelerek, "Bize yanlış yapan ülkenin memleketimizdeki markalarını boykot edelim" diyerek o ülkenin bilinen hangi markası varsa o mamül üzerinde bir takım denemeler yaparlar.
Vatandaşlarımıza göre bize yanlış yapan ülkenin markaları ile ilgili belli bir süre deneme yapan vatandaşlarımız birkaç gün içerisinde özellikle sosyal medyada çeşitli gösteriler yaptıktan sonra gündemin değişmesi ile o gün bize dayatılanları unuturlar, ne zamana kadar. Yeni bir kriz çıkıncaya kadar.
ABD ile çıkan kriz sırasında vatandaşlarımızın Coca Cola şişelerini yollara döktüğünü görüyoruz, İsrail ile ilgili bir sıkıntımız olduğunda eskiden meydanlarda İsrail bayrağı yakılırdı, İtalya ile ilgili bir sorun çıktığında İtalyan malı elbiseler yakılır vatandaşlarımızda kendi kafalarına göre rahatlamaya çalışırlardı.
Geçtiğimiz günlerde Hollanda ile durduk yerde kriz çıkınca vatandaşlarımızın masaların üzerine koydukları portakalları sıktıklarını görünce bizim bu konularda daha çok fazla yol almamız gerektiği kanaatine vardık.
Son 15-20 yıldır Türkiye bilindiği yada bilinmediği gibi ABD ve AB ülkelerinin ürettikleri ne kadar marka varsa bir tamamının pazarı olmuş vaziyettedir, Bebeklerin bezlerinden tutunda, diş fırçasına, Cep telefonuna, bilgisayara, Uçaklara, Trenlere kadar hayatımızın içerisinde ne varsa nerede ise yüzde yüzlük kısmı dışarıdan geliyor.
Hangi ülkenin markası olursa olsun o ülkenin Türkiye’ye yaptığı bir baskı sonrasında o ülkenin markalarını boykot etmek o mamülleri almamak bizim en tabii hakkımız. Burada sıkıntımız boykot ettiğimiz markaların yerine bizim ne koyacağımız ve hangi mamülleri kullanacağımızla ilgilidir.
Türkiye’de çıkan et sıkıntısı sırasında Angus diye tanımlanan hayvanların ithal edilmesi bir tarafa o hayvanların yiyeceği samanın bile yurt dışından geldiği bir noktada neyi nasıl boykot edeceğimiz ile ilgili yaşadığımız kafa karışıklığı bizi gerçekten derin üzüntülere sevk ediyor.
Evimizin içerisinde elimizi attığımız eşyaların nerede ise tamamının yurt dışından geldiği gerçeği var. Evden çıkıp işyerimize gelinceye kadar kullandığımız aracımız, telefonumuz, bilgisayarımız derken tekrar eve döndüğümüzde çamaşırların yıkanması için gerekli deterjanlardan vücut temizliğimiz için lazım olan Şampuan ve losyonlara kadar dışarıya muhtaç durumdayız.
Bu bilgileri verirken kimseyi aşağılık kompleksine sokmak gibi bir düşüncemiz yok ancak bu aşamadan sonra durumumuzun ne olduğunu, Avrupa ülkeleri ile herhangi bir kriz yaşandığında nasıl hareket edeceğimizi de bilmemiz gerekiyor.
Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi Türkiye daha çok Ortadoğu toplumu gibi hareket ediyor, trafik kazaları meydana geldikten sonra çıkan kavgalar, Karşı karşıya kaldığımız herhangi bir sorun sırasında düşünmeden tartışmadan bağırıp çağırmamız belki bizim ülkemizde prim yapıyor ancak dünyada artık bu gibi davranışlara hiç bir ülke prim vermiyor.
Çocuklarımız artık bizim damak tadımız olan lokantalara gitmiyor, Bir tarım ülkesi olmamıza rağmen makarna yemek isteyenler bile İtalyan marka makarna arıyor, ekmek bizim değil, peynir bizim değil, su bizim değil, meyve suları kesinlikle bizim değil.
Bugün bize dayatılanlara karşı gelemiyorsak birkaç günlük öfke dolu protestolar yaptıktan sonra 'yine kaybettik' diye düşünmek istemiyorsak bir an önce Teknolojik eğitime geçmeli ve Avrupa’nın ürettiği markalara muhtaç olmamanın yollarını aramalıyız.
Emperyalist güçler artık ülkeleri topla-tüfekle-savaşla değil markalarla istila ediyorlar, bütün dünyaya ihraç ettikleri markalara alışan, alıştıktan sonrada artık bırakamayan milletler çok kısa bir zaman sonra o markalara olan bağımlılık sebebi ile küresel güçlerin esiri oluyorlar.
Yıllar önce Türk Cumhuriyetlerine düzenlenen bir geziye katılmıştık, Kırgızistan’da alışık olmadığımız yemekler dolayısı ile sıkıntı yaşayıp 'nasıl yapsak da damak tadımıza uygun bir yemek bulsak' diye düşünürken bir anda önümüze çıkan Mc Donalds’ı görünce ne kadar sevindiğimizi hiç unutmuyoruz.
Markalar artık bizim akrabalarımız en yakın arkadaşlarımız gibi oldular, Herkes hayatını bu markalara göre dizayn ediyor. O markalar arasında yiyecek-giyecek ve elektronik eşya seçiyor kendisini bu markalara göre konumlandırıyor.
Renault ve Citroen araç kullanırken Fransız ürünlerini boykot etmek, Başta Mercedes –BMV-Audi-Wolksvagen olmak üzere diğer markaları kullanırken Almanya’ya posta koymak, Banyomuzdaki bütün deterjan ve şampuanların Hollanda markası olduğunu bilerek Hollanda’yı protesto etmek bize ne kazandıracak ki.
Çalışacağız, bütün dünyanın hayran kalacağı ve kendilerini bu markaları kullanmaya mecbur hissedecekleri ürünleri bütün dünyaya satacağız. O zaman zaten bizden marka alan ülkeler kendilerini bize mecbur hissedeceklerdir.
Almanya ve Hollanda’yı protesto etmek için konvoy yapan yüzlerce vatandaşlarımızı görüyoruz, Kullandıkları araçlar almanların, araçlarda kullandıkları yakıt Hollandalıların.
Tam bir kara mizah.