Türkiye’de 84 milyona dayanmış bulunan nüfusun yıllar yılı mutlu olduğunu söylemek gerçekten zor. Çok partili hayata geçtiğimiz 1950 yılı itibarı ile iş başına gelen siyasetçilerin bu ülkede yaşayan vatandaşların daha mutlu olması adına gerekli adımları atamadıkları çok net ortada, zira yaşamaya çalıştığımız hayat yaşadığımız hayatın epey uzağında.
Bizim insanımız eğer siyaset yolu ile paraya kavuşamadıysa, ya da babadan dededen miras kalmadıysa kolay kolay rahat yüzü göremez. Eğer Ankara’da bir dayısı yoksa çok zor koşullarda bulduğu bir iş yerinde ömrünü tamamlamaya çalışır.
Bizim yaş grubumuzun hayatı aracının benzin ibresine bakmakla geçti. Aklımıza sokulan 'hızlı gidersen çok yakıt harcarsın' algısı çerçevesinde çıktığımız her yolculukta 'acaba gaza daha az yüklensem birkaç kilometre daha fazla gidebilirmiyiz ?' diye ömür geçirdik.
Artık elinde akıllı telefon olmayan nerede ise yok. Akıllı telefon olunca mecburen internet lazım oluyor, İnternet sağlayıcı kurumlar son dönemlerde telefonu satarlarken şu kadar dakika internet paketini de telefonla birlikte satıyorlar. Sonra da aylık fatura ödemelerimiz başlıyor.
Paketi aşarız fatura şişer korkusu ile evimizde kullandığımız paketi açıyoruz. İşyerimize gidinceye kadar telefonumuz ile birlikte bize tanımlanan interneti kullanıyoruz, işyerine girer girmez kendi paketimizden ayrılıp bu kez işyerinin internetini kullanmaya başlıyoruz.
İhtiyacımızı gidermek için bir bankadan kredi alıyoruz, bir zaman sonra ödeme zorluğu başlıyor sonra başka bir bankaya gidip oradan aldığımız kredi ile diğer bankanın borcunu kapatmaya çalışıyoruz.
İş yapmak isteyip SGK ve Vergi numarası alıp ta SGK’ya Vergi dairesine borcu olamayan nerede ise yok gibidir, Bu memlekette işler zaten zayıf, yazımızın başında da belirttiğimiz gibi siyasetçiler milletin önünü açıp teknolojik anlamda bir buluşu hayata geçiremediklerinden mesela uçak- araç-Savunma malzemesi- Cep telefonu-bilgisayar gibi hereksin ihtiyacı olan araç gereci imal edip dışarıya satamayınca iş kalıyor vatandaşın sırtına vergi vurmaya.
Geçtiğimiz aylarda var olan ve hepimizi perişan eden ekonomik sıkıntılara çare bulunamayınca sık sık tekrarlanan SGK ve Vergi affı çıkartıldı, arkasından da “Peşin öderseniz şu kadar, 18 ayda öderseniz bu kadar ödersiniz” diye duyuru yapıldı.
Geçen ay bir arkadaşımız geldi, selam kelam faslından sonra “Bunu yazman lazım” diye başladı anlatmaya “SGK’ya borcum vardı, yapılandırma ile birlikte borcumuzu ödeyebilmenin yolarını aramaya başladık, SGK’ya borcumuzu 18 ayda ödersek rakam ne kadar yukarıya çıkar diye sorduk, defterimize yazdık. Arkasından bankaya gittik aynı miktardaki para için kredi kullanırsak ne öderiz diye sorduk.
Çıkan rakam SGK’nın taksitlerinin nerede ise yarısı kadar. Senin anlayacağın devletin bankasından aldığımız kredi ile devletin kurumu olan SGK’nın borcunu kapattık. Bu ay ile beraber 18 ay süre ile bankanın borcunu ödemeye çalışacağız. Yani hayatımız 18 ay ipotekli açıklamasını yaptı.
Geçtiğimiz aylarda Almanya bütçesinin 328 milyar Euro fazla verdiğini öğrendik, İsviçre’de bütçe fazlası dolayısı ile ortaya çıkan fazla parayı ülke nüfusuna bölüp vatandaşlara dağıtılmak istendiğini de haberlerden öğrenmiş olduk.
Bizde yeraltı yer üstü kaynakları yok. Çok partili hayata geçtiğimiz 1950 yılından içerisinde bulunduğumuz 2021 yılına kadar da mesela Mercedes gibi, Ford gibi BMV gibi, Samsung gibi, Fantom gibi, Airubus gibi vs.vs. bir marka yarattıktan, yarattıktan sonra da satıp cari açığımızı kapatmayı başaramayınca her sabah başka bir zam ile karşı karşıya kaldık.
Bu aşamadan sonra işin doğrusu bizim “daha iyi bir hayat sürme” adına fazla bir umudumuz kalmadı, Siyasetçilerin bir türlü bitmeyen kavgaları, gereksiz polemikleri artık herkesi hayatından bıktırdı, tamamını umutsuzluğa sevk etti.
Bu noktadan sonra 'Şu mamüle bu kadar zam geldi-bankalar faiz oranlarını bu kadar yükseltti' şeklindeki hiçbir haber bizi ne şaşırtır, ne de korkutur.
Ne diyor sanatçı 'Neyinden korkayım kışın/Yazın yağar kar başıma.'