Yıllar önce yurt içinden yurt dışından çok sayıda iş insanının bir araya geldiği toplantıda Almanya'dan gelmiş ve hatırı sayılır büyüklükte bir sanayi kuruluşunun yönetim kurulu başkanı ile tanışmıştık.
Sohbetin ilerleyen bölümünde Alman iş insanına "-Size göre Almanya ile Türkiye arasında en bariz fark nedir ?" diye sorduğumuzda Alman sanayici “-Bir iş insanı olarak benim Almanya’da bundan 2 yıl sonra 3 yık sonra yapacağım iş, katılacağım fuar ve toplantılar bellidir. Eğer bir almana kalp krizi geçirtmek istiyorsanız ona program dışı bir proje önerin ama Türkiye tam bir heyecan ülkesi bırakın bir yılı bir ayı bir haftayı sizin ülkenizde yarın sabah ne olacağı belli değil. Türkiye’nin bu bilinmezliği işin doğrusu planlı programlı her Avrupalı gibi beni de heyecanlandırıyor” şeklinde bizi hayretler içerisinde bırakan bir cevap vermişti.
Alman iş insanı içerisinde bir sürü mesaj bulunan bu açıklamaları yaptığında biz işin dönüp dolaşıp siyasete dayanacağını aşağı yukarı anlamıştık, “Bizim gibi başta 12 Eylül İhtilali olmak üzere hepimizi derin endişeler içerisinde bırakan bir Ülkücü için 12 Eylül ihtilalinden daha önemli ne olabilir” diye düşündüğümüz bir anda aşağılık 15 Temmuz darbe girişimine maruz kaldık.
!5 Temmuz 2016 Cuma günü akşam saatlerinde “ yarın cumartesi tatil şöyle tüm aile ile birlikte sahil kenarında bir çay bahçesinde serinleyip çay içelim” diye düşünüp aracımıza binmeye hazırlanırken Boğaz köprüsü üzerinde tankların yürüdüğünü arkasından da hanin bir terör örgütü tarafından darbe girişimi başlatıldığını görünce işin doğrusu aklımıza hemen alman iş adamının söyledikleri geldi.
Kabul etmek gerekir ki Türkiye darbelerden, darbe girişimlerinden, muhtıralardan çok çekmiş bir ülke, nerede ise her 10 yıla bir ortaya çıkan darbe girişimleri sonucu halk nerede ise travma geçirecek duruma gelmiş durumda.
Önceki gece yarısı 104 emekli amiralin yayınladığı bildirinin içeriği de anlatmaya çalıştığımız bu travma yüzünden araştırılmadı bile, Zira emekli üst rütbeli askerin bir araya gelerek yayınladıkları bildiri bizim gibi her an ve her türlü iç ve dış tehdide açık bir ülkede anında “Darbe” çağrışımı yapacaktır.
Türkiye çok partili hayata geçeli beri bir türlü arzu edilen sivil anayasayı hazırlayamadı, 12 Eylül 1980 ihtilali sonrası bütün halkın talep ettiği ve beklediği siyasi partiler yasasını bir türlü hayata geçiremedi, Devlet kadrolarına işi için başvuranların liyakatine bakılmadı, Particilik ve partizanlık bir türlü hayatımızdan çıkartılamadı.
Her hangi bir kadro için gerekli olan bürokrat bilgisine eğitimine göre değil namazına, niyazına cemaatine, tarikatına bakarak kabul gördü, “Bunlar namazında niyazında dininde diyanetinde insanlar dolayısı ile bunlardan kötülük gelmez” diye düşünüldüğü anda vatan haini bir sümüklünün başını çektiği işbirlikçiler darbe girişiminde bulunmaktan çekinmediler.
Türkiye 21. Yüz yılda hep imrendiğimiz batı ülkeleri gibi yaşamak, askerin ya da başka vesayet kurumlarının dayatmasına maruz kalmak istemiyorsa hiç beklemeden bir an evvel bütün siyasi partilerin ortak görüşü ile sivil bir anayasayı hazırlamalı. Demokrasinin tüm kuralları sonuna kadar işletilmeli, liyakat herkes için olmazsa olmazların başında gelmelidir.
Bizimde alman iş insanının belirttiği gibi bundan bir yıl sonra iki yıl sonra ne yapacağımızın belli olması gerekmektedir, Avrupa’nın nerede ise tüm ülkelerinde yaşayan insanlar ne Genel kurmay başkanlarını tanırlar nede diğer askerleri.
Biz de korkulu rüya görmektense uykusuz kalmak daha evladır şeklinde bir ifade var ancak korkulu rüya görmeyeceğiz diye yıllar yılı endişe ile korku ile uykusuz kalmaktan bıktık usandık.
Türkiye’de önce siyasetçi kendisini düzeltecek, ülke genelinde var olan kurum yöneticilerinin nerede duracakları çok net bir şekilde belirlenecek. Silahlı kuvvetlere de “Biz de sizin kadar hatta sizden daha fazla bu ülkeyi seviyoruz, bu ülke hepimizin, durup durup durumdan vazife çıkarmayın" algısı çok net bir şekilde verilmelidir.
Ancak ilk şart siyasetçinin kendisini düzelmesi olmalı.