İçerisinde bulunduğumuz günler ekonomik gelişmeler ile ilgili saiyasetin tam olarak tavan yaptığı zamanlar, Türkiye çok partili siyasi hayata geçtiği zamandan içerisinde bulunduğumuz günlere kadar hiç olmadığı kadar ekonomi konuşuyor.
Elektrik zamları ile yatıyor, akaryakıt fiyatları ile kalkıyor.
"Maaşlarımıza bu kadar az zam yapılırken başta temel ihtiyaçlar olmak üzere iğneden ipliğe yapılan bu zamların altından nasıl kalkacağız" sorusu sohbetlerin en üst noktada gündem oluşturuyor.
Dünya görüşümüzün şekillenmesinde çok büyük katkıları olan rahmetli Atsız, Kahramanlık isimli şiirinde;
Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;
Kahramanlık; saldırıp bir daha dönmemektir.
diyor..
İşin kahramanlık boyutu bir tarafa ölüm ve ötesini tek bir mısrada anlatan ifadenin herkes için yol haritası olması gerekiyor.
Ölmezliği düşünmek dünya var olalı daha da önemlisi Adem ve Havva’dan itibaren insanlığın aklına getirmediği ancak eninde sonunda yaşayan her canlının karşı karşıya kaldığı bir sondur. Ancak şartlar ne olursa olsun İnsanoğlu yaşadığı zaman zarfında ölümü bir an bile aklına getirmez daha da acısı ölüm denilen gerçeği kendisine asla yakıştırmaz.
Dünya var oldu olalı, biraz daha fazla toprak, daha iyi bir hayat, üstün olma duygusu gibi aslında hiçbir işe yaramayan beklentiler dolayısı ile başlatılan savaşlar o gün bu gündür asla durmadı. Bundan sonrada duracağını da sanmıyoruz zira düne göre bugünler insanoğlu için daha doyumsuzluk ifade ediyor.
Normal şartlar altında hepimizin beklentisi Cahit Sıtkı Tarancı’nın, Memleket İsterim isimli şiirinde anlatmaya çalıştığı
Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim
Ne başta dert ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim
Ne zengin fakir ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikayet ölümden olsun.
şeklindedir. Ancak yüzyıllardır süren savaşlar sebebi ile eceli ile ölemeyen milyonlarca insanın olduğunu da hepimiz çok iyi biliyoruz.
Bir yakınımızı kaybettiğimizde ona karşı olan vecibelerimizi yerine getirmek adına mezarlığın cümle kapısından içeriye adım attığımız andan mezarlık dışına çıkıncaya kadar, bizi sarıp sarmalayan uhrevi duygular vesilesi ile kendimizi bambaşka bir alemde, son derece değişik duygular içerisinde görürüz. O andan itibaren ölüm denilen gerçeğin hemen yanı başımızda olduğunun farkına varmış oluruz.
Ne zaman ki mezarlığın cümle kapısından dışarıya çıkıp gündelik koşuşturmacanın içerisine atılırız işte o zaman biraz önce içerisine düştüğümüz uhrevi duygulardan hiçbir eser kalmadığını ve bizim için sanki hiç ölümün olmadığı bir sürecin başladığını düşünürüz.
Zaman zaman kendi kendimize kaldığımızda "Acaba insanoğlu ölüm denilen gerçeğin er ya da geç kendi kapısını da çalacağını ve ölümden asla kurtuluş olmadığının farkına varsa, acaba dünya şu an var olan kötülüklerden kurtulabilir mi?” sorusunu sorar dururuz.
Bu tür sorulara cevap verebilmenin zorluğu ortada, Ancak daha güzel bir dünyada yaşayabilmenin ilk aşaması seçip iş başına getirdiğimiz siyasetçilerinde ölümün kendileri içinde olduğunu anlamaları ve kendilerinin en başta gelen görevinin, insanı öldürmeye değil daha iyi daha huzurlu bir hayata yönlendirmek olduğu gerçeğini kavrayabilmeleridir.
Bugün nüfusu milyarlar ile ifade edilen dünya denilen gezegende son derece geniş bir kitle sabahtan akşama kadar karnını doyurabilmek için sürüm sürüm sürünürken bu geniş kitleyi yönlendiren kaymak bir tabaka da günlerini gün etmenin derdindedirler.
Aç susuz dolaşan milyarlarca insan “Kendimin ve aile bireylerinin karnını doyuramadığım takdirde açlıktan öleceğim” diye düşünürken ölmezliği düşünen diğer bir kitle de "Yediğim yemekler dolayısı ile aldığım kiloları nasıl vereceğim?" sorusuna cevap arıyor.
Ölüm yaşayan her canlı için kaçınılmaz bir gerçek.
Normal olanda yukarıda belirttiğimiz gibi insanın kolay yada zor bir yaşam sürmesine rağmen ileri yaşlarda sağlık sorunları yada eceli ile bu dünyadan göç etmesidir.
Belki bu şekilde bir hayat ölmezliği düşünmenin önünde bir engel olarak görülebilir. insanın rahat bir hayat sürmesi beraberinde hem bu dünyayı hem de ahreti daha iyi analiz etmelerine vesile olacaktır.
Yaşımızın artık belli bir noktaya gelmesi ister istemez bizi de ölmezliği düşünmek noktasında harekete zorluyor.
Bir taraftan bugüne kadar yaşadığımız hayatın muhasebesini yaparken diğer taraftan da kalan ömrümüzün nasıl geçeceği ile ilgili düşüncelere daldığımızda ölmezliği düşünmenin boşuna bir emek olduğunun da farkına varıyoruz.
Temennimiz kalan günlerimizin giden günlerden daha sağlıklı, daha huzurlu olmasıdır.
Zamanımızın çok hızlı bir şekilde geçtiği bugünlerde ölmezliği düşünmek adına da düşünecek bir hayli zaman olduğunu biliyoruz.