31 Mart tarihinde yapılacak seçimi kazanmak için adayların yaklaşık 15 günü kaldı. Kalan bu zaman dilimi içerisinde adaylar, ipi göğüslemek adına artık var olan tüm siyasi birikimlerini kullanarak seçmeni ikna etmenin yollarını arıyorlar.
Başkan adaylarına istedikleri makamı kazandıracak oylar bilindiği gibi seçmende. Seçmenin gönlünü kazabilmek adına seçmen ile akla gelen, gelmeyen tüm yolları denemekten kaçınmayan adayların, karşısında bulunan seçmeni ikna etmesi öyle sanıldığı gibi kolay değil.
Seçmen de haklı olarak "Ben siyasetçiyi 5 yılda bir seçim vesilesi ile görebiliyorum. seçimi kazanan siyasetçi 5 yıllık süre içerisinde bir daha bizim semtimize kolay kolay uğramıyor. Dolayısı ile ben de bu fırsatı iyi kullanmayalım" diyerek adayı akılına gelen tüm testlere tabi tutmaktan geri durmuyor.
Normal şartlarda adayın seçmenden beklediği şudur:
Ben bir siyasi partinin adayı olarak seçmenin karşısına çıkacağım, seçmenden oy isteyeceğim. Seçmen bana oy verebilir ya da vermeyebilir, onun tercihine saygı duyacağız ancak seçmen bize karşı kırıcı olmasın.
Ancak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi gereği seçmenin karpuz gibi tam ortadan ikiye bölündüğünden olsa gerek, kendisine oy istemeye gelen adaylara karşı nazik olduğu asla söylenemez.
Normal şartlarda bizim seçmen son derece misafirperverdir, kapısına gelen kim olursa olsun evini açar, izzet ve ikramda asla kusur etmez.
Böyle bir yapı içerisinde kendisine gelen adayın hangi siyasi partiye ya da hangi dünya görüşüne mensup olursa olsun ona en iyi şekilde muamele etmek gibi bir görevi bulunan seçmen, maalesef adayları anasından doğduğuna pişman ediyor.
Belki de adayı 5 yılda bir yakalamanın verdiği hırsla biriktirdiği tüm hırsını, hıncını adaydan çıkarmaya çalışan seçmen kitlesi, insanımızın olağanüstü ev sahipliğini gölgede bırakıyor.
Türkiye’de her 5 yılda bir genel ve yerel seçim yapılıyor. Bundan sonra da seçim yapılacak, dün iktidarda olan partilerin çoğu bugün yok, bugün iktidarda olan partilerin çok önemli bir kısmı da yarın olmayacak.
Bize düşen dostluğu, arkadaşlığı, misafirperverliği elden bırakmamak, gelen adayın siyasi kimliğine bakmadan iyi bir ev sahipliği yapmaktır.
Oy verip vermemek kişinin kendi özgür iradesidir.
Ama insan olmak, insan kalmak bir mecburiyettir.