Şöyle bir hatırlatma yapmakta fayda var, Siyasi kariyerine Serbest Cumhuriyet Fırkası'nda başlayan Adnan Menderes, partinin kendini feshetmesinin ardından Cumhuriyet Halk Partisi'ne (CHP) katıldı ve ilk defa 1931 Türkiye genel seçimlerinde Aydın milletvekili olarak meclise girdi.
Adnan Menderes 1935, 1939 ve 1943 Türkiye genel seçimlerinde de CHP Aydın milletvekili olarak tekrar mecliste görev aldı.
Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünün ardından CHP'nin başına geçen İsmet İnönü'nün bütün üretim araçlarını devletleştirme faaliyetlerine karşı çıkan Adnan Menderes, Dörtlü Takrir olayı ve parti içi muhalefetten dolayı 1945 yılında Cumhuriyet Halk Partisinden ihraç edildi.
1945 yılında Adnan Menderes, CHP'den birlikte ihraç edildikleri arkadaşları Celâl Bayar, Mehmet Fuad Köprülü ve Refik Koraltan ile Demokrat Parti'yi kurdu.
DP katıldığı ilk seçimde Türkiye Büyük Millet Meclisinde 61 sandalye kazandı.
DP 1950 Türkiye genel seçimlerinde yüzde 52,7, CHP ise yüzde 39,4 oy aldı.
DP 13 puan farkla kazanmasına rağmen seçimde kullanılan çoğunluk sistemi nedeniyle DP 420, CHP ise sadece 63 milletvekili çıkardı.
Adnan Menderes 19. Türkiye Hükûmetini kurarak başbakanlık görevine başladı. Bu görevini 1960 yılına kadar on yıl boyunca sürdürdü.
Türkiye’nin çok partili siyasi hayata geçmesinin üzerinden tam tamına 74 yıl geçti, Geçen bu 74 yıllık zaman dilimi içerisinde bir taraftan siyasetçilerin kurgusu bir taraftan vatandaşın olmayan okuma ve araştırması dolayısı ile var olan kutuplaşma sürüp gidiyor.
Önceki gün bir arkadaşımız ile sohbet ederken bizim yıllar yılı duymak istediğimiz “-Yüksel bey halkın siyaset ile bu kadar fazla ilgilenmesine hatta bu kadar fazla bilmesine gerek yok, netice de halkın tek derdi daha iyi bir yaşam olmalıdır ancak çok partili hayata geçişimizin üzerinden 74 yıl geçmesine rağmen siyasetçi bir türlü vatandaşın beklediği hayat standardını sağlayamayınca en kolay yol olan kutuplaşmayı seçiyor bu durum karşısında da halk 24 saat siyaset ile yatıyor siyaset ile kalkıyor çok yazık” ifadesini kullandı.
Yaptığımız kısa bir araştırmada Türkiye’de 75 bin civarında okul ve 20 milyon civarında öğrenci olduğunu bir kez daha öğrenmiş olduk.
Bu kadar fazla okul ve Avrupa’nın pek çok ülkesinden daha fazla öğrencisi bulunan bir ülkenin milli Eğitim bakanının temek hedefinin öğrencilerin ders gördüğü sınıfların en fazla 20 kişi ile sınırlandırmak değilmidir.
Atanamayan çok sayıda öğretmen var, okulu bulunmayan çok sayıda köy var.
Milli Eğitim bakanının temel hedefinin Eğitim olması gerekirken durduk yerde “Sizin laiklikten anladığınız camilerin kapısına kilit vurmak, Camileri ahıra çevirmek, Vatandaşın Kuran-ı Kerim öğrenmesini yasaklamak, Sizin laiklikten anladığınız şeyle benim anladığım aynı değil” şeklinde toplumu tam ortadan ikiye bölen bir söylemin kime ne faydası olduğunu biz anlayabilmiş değiliz.
Vatandaştan oy alıp iktidara gelen siyasi partilerin başlıca görevi ülkenin sınırlarını içeriden yada dışarıdan gelecek ker türlü tehlikelere karşı korumak ve sınırları içerisinde yaşayan vatandaşların yaşam standartlarını da var olan en yüksek seviyeye çıkarmak olmalıdır.
Türkiye içi boş, kısır, ne işe yaramayan ve fındık kabuğunu bile doldurmayan sahte gündemlerden ne hikmetse bir türlü kurtulamıyor daha açık bir ifade ile siyasetçi söz konusu suni gündemler vasıtası ile iktidarını biraz daha uzatmanın mücadelesini veriyor.
Arada olan sadece vatandaşa oluyor şeklindeki bir ifade artık değişmez bir kanun gibi orta yerde duruyor.
Siyaset sağa sola mügalata yaparak laf yetiştirmek alanı olmaktan tez zamanda çıkartılmalıdır.
Aksi takdirde 74 yıldır vücudumuzu habis bir ur gibi saran kafa karışıklığı yüzünden şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonrada yakamızı bırakmayacak bizde olduğumuzu yerde debelenip duracağız.
Gerçekten yorulduk artık.