Dünyada sınırların yeniden çizilmek, egemenlik alanlarının yeniden belirlenmek istendiği bu günlerde mevcut statükoyu korumak isteyenlerle, yönetim erkinin el değiştirmesini isteyenler arasındaki mücadele her geçen gün yoğunlaşarak devam ediyor. Bu ayrışmanın en derin yaşandığı ülke hiç şüphesiz dünyanın en büyük süper gücü ABD’ de kendini gösteriyor. 
Kasım ayı içerisinde yapılacak başkanlık seçimlerini Demokratların adayı Hillary CLİNTON kazanırsa farklı bir ABD, Cumhuriyetçilerin adayı Donald TRUMP kazanırsa farklı bir ABD göreceğiz. Farklı ABD’ye bağlı olarak farklı bir dünya göreceğiz. Sınırlar ona göre çizilecek, egemenlik alanları ona göre belirlenecek, ülkeleri yönetecek iktidarlar bu seçim sonuçlarından etkilenecektir. Bazı iktidarlar yerini korurken, bazı ülkelerde iktidardaki güç el değiştirecektir.
            
Dünyada ki mevcut statükonun devam etmesini savunan küresel sermayenin ABD ayağını temsil eden Hillary CLİNTON ile ulus devlet anlayışını ve ekonomide devletin belirleyici rol üstlenmesini savunan Cumhuriyetçi adayı Donald TRUMP arasındaki bu mücadele, aslında 2000 yılında George W. Bush'un Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adayı olup mahkeme kararıyla seçimi kazanmasından beri devam etmektedir. 
Bu mücadeleyi, üstü örtülü bu savaşı, o günden bugüne adım adım Cumhuriyetçi Partinin temsil ettiği kanadın kazandığını görüyoruz. Küresel sermaye birçok ülkede tasfiye edildi, onların desteğiyle iktidara gelen ve onların politikalarını yürütenler konumlarını koruyamadılar. Bu üstü örtülü egemenlik savaşı Cumhuriyetçi Donald TRUMP’ın seçimi kazanması veya kazandırılması ile diğer tarafın kesin mağlubiyeti ile sonuçlanacak gibi gözüküyor.
            Cumhuriyetçi Başkan Adayı Donald TRUMP başından beri yabancı düşmanlığı, özellikle de radikal İslam’ın oluşturduğu güvenlik tehditleri üzerinden seçim kampanyasını yürütüyor. Bu politikasına gerekçe olarak aslında kendi elleri ile amaçları doğrultusunda kurup, büyütüp besledikleri El Kaide, DAEŞ Boko Haram gibi terör örgütlerinin kanlı eylemlerini gösterip meşruiyet kazandırmak istiyor.
Bu durum ABD derin devletinin Rusya ile birlikte iki kutuplu bir dünya projesine uygun olarak  Müslümanların yaşadığı bölgelerdeki haritaların sınırları ve Müslümanlara biçilmek istenen rol hakkında da bize fikir veriyor. Ortadoğu’da akan Müslüman kanının sorumluları bu iki hegemonik güç arasındaki iktidar savaşları olduğu gün  gibi aşikar .
            Bu açıdan ABD’de Donald TRUMP’ın seçimi kazanması 11 Eylül 2001 yılından başlayıp devam eden Bush doktrini diye de adlandırılan bu projenin başarıya ulaşması demek ABD’de ulus devlet anlayışını, ekonomide devletin etkinliğini savunan güç merkezleri ve bu projenin diğer ortakları TRUMP'ın seçimi kazanması için Radikal İslami Terör örgütleri olarak adlandırdıkları örgütlere birçok kanlı eylem yaptıracaklardır. Seçmen davranışlarını yönlendirmek, Amerikan kamuoyunu yanında tutabilmek için seçimler yaklaştıkça terör eylemlerinde bir artış yaşanacağı öngörülebilir.
Yakın zamanda, ABD'nin Florida eyaletinin Orlando kentinde bir gece kulübünde meydana gelen silahlı saldırıda 50 kişi hayatını kaybetmesine ve 53 kişinin de yaralanmasına bu gözle bakmak gerekir. Olayın gerçekleşmesinin hemen ardından saldırıyı gerçekleştirdiği iddia edilen kişinin dini kimliği üzerinden İslami Terör Örgütü olarak adlandırdıkları DAEŞ sorumlu tutuldu. Öyle anlaşılıyor ki Amerika’da yapılacak seçimlere kadar, gerek Amerika’nın içinde gerekse dünyanın diğer ülkelerinde bu tip adrese teslim terör faaliyetleri artarak devam edecek. Yeni konsept terörle dünyaya nizam vermek. 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol

banner51

banner34

banner38

banner57

banner33

banner37